Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Turgut Akpınar

Turgut AkpınarTürk Tarihinde İslamiyet yazarı
Yazar
Çevirmen
9.3/10
3 Kişi
6
Okunma
2
Beğeni
722
Görüntülenme

Turgut Akpınar Gönderileri

Turgut Akpınar kitaplarını, Turgut Akpınar sözleri ve alıntılarını, Turgut Akpınar yazarlarını, Turgut Akpınar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ramazan ayında hayatin nasıl adeta yarı felç olduğu, çalışma hayatının rölantiye girdiği daha doğrusu yavaş çekilmiş bir film haline geldiğini inkar edemeyiz. Uykusuzluk, ertesi günü işine geç gitme, hevessiz, isteksiz, soluk benizlerle çalışma, her şeyi Bayramdan sonraya bırakma vb. belki bizim gözümüze az çarpan fakat yabancılarca çok yadırganan ve şark gevşekliğine yenilerini ekleyen bir durumdur.
Sayfa 118Kitabı okudu
Yağma, yağma nereye kadar..
Büyük Alman tarihçisi Leopold Ranke, Osmanlılarda savaşın, dinin ve devletin ana amacı olduğunu vurgular (...) iktisatçı Gustav Ruhland'ın ısrarla üzerinde durduğu husus, ganimet gelirinin ekonominin gelişmesinde, milletin refahında, esaslı, olumlu bir rol oynayamayacağıdır. Çünkü ekonomi, produktif, üretici (mal ve hizmet) faaliyetler sayesinde gelişir: ziraatte gittikçe daha iyi, ıslah edilmiş metodlarla, üretimin artırılması, denizcilik, nakliyecilik gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması, sanayi ve zanaat ala­nında çok üretim ve bunların dışarıya satımı gibi. Halbuki ganimet mallarının belirli bir sınıf içinde, paylaşılıp ye­nilmesi, gelip geçici, arızi bir ferahlık sağlasa da bu, bir ülkenin tümüyle ekonomik refahını ve gelişimini sağlayan bir yol değildir. Ruhland'ın deyimiyle ganimetler "Soygun Geliri" idi. Bu yüzden de ekonomi açısından makbul, kendisine bel bağlanabilecek bir gelir çeşidi değildi.
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
Yavuz Selim'in "Kızılbaş" denilen bu insanlara karşı güttüğü çok sert politika, acıma duygu­larımızı harekete getirmekte ise de Devletin varlığını sür­dürmek için başka bir çıkar yolun, o zaman için mümkün olabileceği de pek akla gelmemektedir. "Nizam-ı Alem için karındaşlarını" yok etmeyi Kanunnamelerine koymuş olan Osmanlılar, belki de üzelerek binlerce Alevi'yi kuyulara doldururken gözlerini kırpmamışlardır. Halbuki daha önceleri Osmanlı Devletinde heterodoks zümrelere, özellikle onların dini rehberleri olan Dervişlere, Dedelere, Babalara karşı takınılan tavır çok farklı idi. Hilmi Ziya Ülken'in 1921 yılında, "Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni"nde katip olarak çalışırken bulduğu, Orhan Gazi'ye ait bir vakfiyede bulunan, Bursa'nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturmak suretiyle zaferde katkısı olan heterodoks derviş Geyikli Baba'ya bir kısım arazi ile iki yük şarap ve iki yük rakı verilmesine dair kayıt, Sünni olduğu kabul edilen bir Osmanlı Sultanının dini yasaklara riayetinin derecesi ve bir heterodoks dervişe gösterdiği itibar açısından, son derece dikkat çekicidir.
Katip çelebi
"Bütün bu bid'atler halkın arasında bir töreye ve adete dayanır. Bir bid'at bir halkın arasında yerleşip oturduktan sonra artık Şeriatın beğendiğini buyurup, istemediğini yasaklamak işidir diye, halkı yasaklayıp ondan döndürmek arzusunda olmak büyük ahmaklık ve bilgisizliktir. Halk alışıp adet edindiği işi, eğer sünnet, eğer bid'attir, bırakmaz. Meğer elinde kılıç biri çıkıp da hepsini kılıçtan geçirsin .. Sünnete tam tamına riayet edip uymak istenirse hal müşkildir. Bu aykırılık zamanın ve mekanın başkalığından lazım gelir."
Türkler İslamiyeti kabule ya­naşmışlar ise de, bu dinin Türk boyları ve geniş kütleler arasında yayılması yine de ortodoks yani Sünni İslamiyetten ziyade heterodoks mahiyetteki çeşitli inançlar kanalıyla gerçekleşmiştir ... Vaktiyle Türklerin büyük çoğunluğu göçebe boylardan oluşuyordu. Onların doğrudan doğruya İslamın ortodoks şeklini yani "Yüksek İslamı" benimseyebilmeleri daha zordu. Halk, daha doğrusu onlar yerine, onların dilinden, gönlünden anlayan dini önderler, İslamiyeti kendi seviye düzeyleri ve eğilimleri yönünde değişikliğe uğratarak, bünyelerine uygun düşen bir hale sokmuşlardı ki buna "Halk İslamiyeti" denilmektedir. Halk İslamiyeti, görünüş ve şekildeki durum ne olursa olsun aslında Sünni İslam telakkisinin dışında ve hatta bazı açılardan karşısındadır.
Türkler monoteist değil
Gök Tanrı, eski Türklerde "Tengriler Panteonunda"ki Tanrılardan sadece birisi belki en önemlisi idi o kadar.
Reklam
lslamiyetin "askeri bir din" oluşu yani devamlı şekilde se­ferleri gerektirmesi (cihad), bunların ise pekçok ganimet getirmesi ile, Türklerin eski "yağma seferleri" arasındaki paralellik ve bunun insanlarda yarattığı sempati duygusu ve savaşlar sayesinde sağlanacak yararların heyecanı ve sevinci, dine karşı duyulan manevi bağlanma ve saygıya eklenmesi gereken bir "çekicilik" unsuru değil midir?
Bazılarının sandığı gibi, lslamiyetin kabulü, onun üstün ve mükemmel bir din olması nedeniyle Türklerce toptan ve kendi istekleriyle Müslümanlığa geçmeleri şeklinde olmamıştır.
Ortaasya'da Araplarca hakimiyet altına alınmış ve İslamiyeti kabul etmiş görünen bir bölgede, evden eve dolaşarak ahaliyi namaza çağıran bir İmamın çoğu yerde taşa tutulduğundan bahsedilmektedir. Bu tipik olay bize, İslamiyetin bazı hallerde nasıl baskı sonucu, kerhen kabul edildiğini ayan beyan göstermektedir.
İnsan yıllar boyu savaştığı bir ordunun zorla kabul ettirmek istediği bir dini nasıl sevip benimseyebilir? Esas itibariyle bu mümkün değildir.
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.