Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zekeriya Işık

Devlet ve Tarikat yazarı
Yazar
Editör
9.7/10
3 Kişi
8
Okunma
0
Beğeni
898
Görüntülenme

En Beğenilen Zekeriya Işık Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Zekeriya Işık sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Zekeriya Işık kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu haliyle tarikatlar zamanla teşkilat içerisinde teşkilat başka bir deyişle devlet içinde devlet gibi güçlü bir otonomiyle hareket etmeye başlamışlardır.
Meşihat arşivindeki kayıtlardan anlaşıldığı üzere dönemin tekke-tarikat olgusunun çok değiştiği, şeyhlik müessesesinin bir meslek, iş kapısı olarak görülmeye başlamasından da anlaşılmaktadır. Zira şeyhliğin tarikatın kendi içerisindeki hiyerarşik bir paradigmanın ürünü iken giderek bir devlet memurluğu gibi talep edilen, atanılan ve azledilen bir mesleğe dönüştüğü görülmektedir.
Reklam
Devlet ve Meşâyihin Tekke Üzerindeki Nüfuz Mücadelesi
Tekke ve tarikat yapılanması Osmanlı Devlet ve toplum nizamının en önemli bir parçasıydı. Bilhassa Osmanlı Klasik Çağı'ndan itibaren giderek devletleşen (sisteme entegre olan) bu yapılar aynı zamanda çeşitlenerek hızla bütün imparatorluk sathına da yayılmaya başlamışlardır. Devlet ve toplumun her kademesinde öyle yada böyle bir şekilde karşılığı bulunan tekke ve zaviyelerin iktidarına sahip olmak veya üzerinde nüfuz sağlamak bir nevi Osmanlı Devleti'nde söz konusu yapıların bulunduğu bölge ve mahallerde sosyal ve toplumsal iktidarı elde tutmak anlamı taşımıştır. Bu durum devlet ricali ile meşayihi tekke iktidarı üzerinden birçok alanda bir nüfuz mücadelesine sevk etmiştir.
Sayfa 41
Mistik güçlerle bezenmiş ihvan topluluğu üyelerinin nerede ve ne kadar olduklarının devlet tarafından hiç bilinemeyecek olmasının yarattığı kaygı, şüphe ve korkulardır. Yani müritlerin her yerde ama hiç bir yerde bulunmamaları meselesidir. Osmanlı devleti için devlet-tarikat ilişkileri aslında tasvirini yapmaya çalıştığımız bu gizemli şeffaf olmayan yapı ile hemen her şeyi ortada olan devletin eşitsizlik düzlemindeki ilişkisi şeklinde tezahür etmiştir. Devlet sayısını, gücünü, nüfuz alanını kestiremediği bu “Şeyh merkezli dini toplulukları“ göremediği ve bilemediği yönlerinden çok görünen ve malumat alınabilen yönleri üzerinden takip etmeye çalışmıştır. Bu takip yöntemlerinden en başlıcası bir şehir etrafında toplanan derviş, mürid ve sempatizan topluluğunun sayısal niteliğini izlemek olmuştur. Başka bir değişle “popülerleşme (bilinirlik ve kabul görme)-siyasileşme“ özdeşliği ile şeyhlerin etrafında toplanan kalabalıkla onun siyasi emelleri olduğu ya da olmadığı yolunda bir bağlantı ve özdeşlik kurulmuştur.
Sayfa 107Kitabı okudu
Ancak devletle tarikatı aynı sosyolojik düzlemde birleştiren süreçlere rağmen, devleti tarikat karşısında çaresiz bırakan, korkutan ve kaygılandıran dolayısıyla bu özerk yapıların olası bir tehdit olarak algılanmasına sebep olan önemli hususlar vardır. Bunlardan birincisi, Şeyhin tartışmasız dini ve dünyevi bir lider olarak bütün saygınlıkları, hürmetleri ve coşkun bağlılık duygularını şahsında toplaması, başka bir değişle ihvan topluluğu için şeyhe biatin devlete/sultanı olandan çok daha öncelikli ve güçlü olmasıdır. İkincisi şeyhin dünyadan elini eteğini çekmiş mistik bir şahsiyet görüntüsü altında ne zaman alevleneceği hiç belli olmayan cezbeli bir takım ilahi yetilerle donatıldığına inanılması (Mehti, kutup vb.) Yani Şeyh’in şu an için iddiasız ama her an iddiada bulunabilecek bir potansiyele sahip olmasıdır. Mesela ilk başlarda amasya’nın Çat köyüne gelerek meczup bir çoban görünümünde olan baba İlyas burada kurduğu zaviyesi ile kısa sürede popüleritesi artarak büyük kitleleri etrafında toplayabilmiştir. Üçüncüsü, bir tarikat topluluğunun (ihvanın) diğer cemaat türlerinden çok daha güçlü bağlarla birbirlerini kenetlenmiş olmaları ve bu haliyle de Müslüman tebaanın oluşturduğu o büyük dini cemaatten (ümmetten) ayrılmış olmaları ki bu tebaa arasında siyasi ve politik bir bölünmüşlüğe zaman zaman zemin hazırlamıştır.
Sayfa 103Kitabı okudu
Tarikatların ekonomik anlayışlarına yerleşmiş olan vakıfların da şeyh merkezli bir şekilde yürütülmesini sağlayarak mistik-lider şeyhi bir kez daha sistem içerisinde güçlü kılınmıştır. Bu husus o kadar önemlidir ki; şeyh öldüğünde yetişkin bir oğlu yoksa bile bu oğul rüşt oluncaya kadar bir vekil ile temsil edilmek suretiyle garanti altına alınmıştır.
Reklam
Şeyh/Şah İsmail mesajını Mehdici bir söylem içersinde muhatabı olan kitlelere çok başarılı bir biçimde ulaştırdı O: “Beklenen Mehdi’nin kendisi olduğunu onları Osmanlı’nın zulmünden kurtarmak üzere geldiğini iddia ediyordu. Hz Ali’nin “tanrı” olduğunu sonra sırayla diğer imamlara ve nihayet onlardan da kendi bedenine hulul ettiğini, dolayısıyla kendisinin ”Şah/Şeyh=Hz.Ali=Tanrı” olduğunu söylüyordu.
Tasavvuf meşrepleri gereği sürekli seyahat eden dervişler tek başlarına veya topluluklar halinde “mekansızlıktan gayrı mekan yoktur.”prensibiyle bellerine sardıkları keşkülleri ve ilginç kıyafetleriyle yeri aç, yarı tok bir şekilde ülkeler, şehirler, beldeler katetmişlerdir. 
Sayfa 103Kitabı okudu
Türkmenler için tarihsel ve sosyolojik zemini olduğu anlaşılan bir olguyu Şah İsmail’e de teşmil ederek onu da “Tanrı” kabul etmek hiç de zor olmadı. Zira tanrının hulul ettiği, ölümsüz bir liderin kesinlik arz eden zaferi için onunla saf tutmak onlara pek mantıklı gelmişti. Nitekim Şeyh/Şah İsmail, şiirlerinde Hazreti Ali’nin hatta Allah’ın kendisine hulul ettiğini ve beklenen Mehdi olduğunu tasavvufi yoğunlukta mistik bir tonlama ile nefesleri aracılığıyla taraftarlarına ilan etti. Bu ifadeleri Türkmen aşiretler nezdinde hemen karşılık buldu yazılı ve sözlü olarak başka şekillerde dillendirilmeye devam edildi.
Türkmenler Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın da Tanrı olduğuna inanıyorlardı. “Eğer birisi Şeyh Cüneyt’den için öldü derse canından vazgeçmiş sayılırdı ya da birisi Cüneyd’in vücudundan bir zerrecik yok dese yani kusurludur dese hayatını kaybederdi.”
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.