İşin riski, benim ya da makinemin kapladığı alanda bir cisimle karşılaşma olasılığında yatıyordu. Bu konu, zamanda çok yüksek bir hızla yolculuk ederken neredeyse hiç önemli değildi çünkü deyim yerindeyse dokunulmazdım, karşıma çıkan cisimlerin boşluklarından bir buhar bulutu gibi geçip gidiyordum! Ancak durmak, karşımda her ne varsa molekül molekül kendimi ona sıkıştırmam demekti. Engelin atomlarıyla kendiminkileri etkileşime sokmak kimyasal bir tepkiye, muhtemelen geniş kapsamlı bir patlamaya sebep olabilirdi. Bu da kendimi ve makinemi, bütün olası boyutların dışına çıkararak bilinmeyenin içine yollamak demekti. Makineyi yaparken bu olasılık tekrar tekrar aklıma gelmişti fakat o zaman bunu önlenemez bir risk görerek keyifle karşılamıştım. Bu benim için bir insanın kesinlikle alması gereken risklerden biriydi! Şimdiyse risk kaçınılmazdı ve bunu, eskisi gibi keyifle karşılamıyordum.
İşte, büyük buluşumun özü bu ama zamanda hareket edemeyeceğimiz konusunda yanılıyorsunuz. Mesela, bir
olayı çok canlı bir şekilde hatırlıyorsam o olayın olduğu ana giderim, dalgın bir insan hâline gelirim, sizin tabirinizle bir anlığına geriye sıçrarım. Tabii ki herhangi bir zaman süresince geride kalmamız mümkün değil. Bir vahşinin ya da hayvanın, yerden iki metre yukarıda durabilmesinden daha çok olamaz bu süre. Bu açıdan medeni insan, bir vahşiden daha iyi durumdadır. Bir balona binerek yer çekimine karşı gelebilir. Neden bir gün, bu zaman boyutunda sürüklenişini durdurabilmek, hızlandırabilmek ve hatta arkasını dönüp diğer yöne gidebilmek konusunda umutlanmasın?
"Bu dünyada yaptıklarımızın zerre kadar bir önemi yok." dedi arkadaşım acı bir ses tonuyla. "Asıl önemli olan, insanları neler yaptığına inandırabildiğindir. Her neyse."