Şimdi memleketimdeyim. Memleketim yeni zelzele görmüş bir memleket. Her taraf toz toprak, moloz, çadır, sefalet içinde. Zenginler evlerini tamir ettirmiş, içlerine girmişler bile. Havalar daha iyi gidiyor. Evini yaptıramayanlar yağmur başladığı zaman çadırlarına girip çıkabilmek için çamurda yüzebilen bir kayık keşfini düşünüyorlarmış…
Farz et ki bir kırdasın. Cebinde kalem kâğıdın yok. Yazı yazmayı kurmuşsun. Eve gidince şöyle bir yazayım demiş, düşünmeye dalmışsın. İşte bu anları kastediyorum.
Büyük kahvelerde çay içiyor, temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor, latif rayihalı şaraplar içiyor, tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor, sana:
-Bütün mesut şehir uyudu, uyuyalım sevgilim, diyorum.
…
Yokluğun yokluğun oluyor elimde değil
Sensiz nefes aldığıma inanamıyorum
Al bu kederi, bu kahrı
Bu korkunç karanlıkları benden
Artık dayanamıyorum
Al götür beni İstanbul’una
Saçlarının, dudaklarının, gözlerinin şehrine
Güneşe, ay ışığına, o masmavi denizlere
Neyleyim
İstanbul’da seni gördüm
Ve sende İstanbul’u sevdim bir kere