Hiç kimsenin hüzünlü, eski sırlarını umursamayacağı kadar uzun zaman önce ölmüş insanlara şantaj yapmak için yazılmış, küflü mektuplardan oluşan bir koleksiyon bulunur. Bir uzmana incelenmek üzere getirildiğindeyse, elyazmalarının Albay Sebastian Moran'a, yani Profesör James Moriarty'nin sağ koluna ait olduğu ortaya çıkar.
Kitapta iki baş karakter Zan ve Jayd sürekli kendilerinin ne kadar kötü olduklarını anlata anlata bitiremiyorlar. Bir yerden sonra “Tamam, kesin bir ters köşe gelecek ama ne kadar bağıra bağıra geliyor,” diye sıkılıyorsunuz. Ama ne yazık ki Jayd hep içinden Zan’ın ne kadar iyi olduğundan ve onu kandırdığından söz etmekten sıkılmıyor. Karakterlerin herhangi birine okuyucu olarak bağlanamıyorsunuz çünkü sayfalar süren o kadar gereksiz bilgi arasında bu insanların motivasyonlarına inanmak çok güç; kitap zaten bitmiş bir eserden ziyade hep bir taslak havası veriyor. Planlar yarım yamalak, kişilikler keza yine öyle. Yaşayan dünya fikri, dünyanın istediği şeye kadınların hamile kalma düşüncesi ne kadar heyecan vericiyse bu dünyanın üstün körü olması da bir o kadar hayal kırıklığı yaratıyor. Eserde karakterlerin hep kendileriyle ilgili bir şey anlatması o kadar sıkıyor ki, bütün bunları hareketlerinden ve düşünüş biçimlerinden çıkarmak çok daha keyif verebilirdi diye düşünüyorum.