Elbette çift kaybolmuş değildir, fakat çift olmanın dinamiği, örf ve âdetlerin, ilerlemenin, insan varlığının tektipleşmesinin gelişiminin hem avantajlarına hem de boğuntularına maruz kalmaktadır. Bir yandan, hepimiz birbirimize benzer hale geliyoruz, androjin oluyoruz, diğer yandan kronik bir benmerkezciliğe doğru evriliyor, yalnızca kendimize bakıyoruz, ötekinden bizi tatmin edecek hazineler beklerken sonuçta öteki giderek önemsizleşiyor. Ötekinin bu “değersizleşmesi” bizim abartılı narsizmimizin doğrudan sonucudur. Duygular değişmektedir: Kıskançlığın yerini ilgisizlik almıştır. Militan bireycilik çağındayız, kendine yeterli olmak kişisel gelişimin en değerli yanı olmuştur. Buna paralel olarak her şey hızlanmaktadır; hatta demografik, toplumsal ve ekonomik bir kaza riski pahasına da olsa her şey hızlanmak zorundadır. Bir sürat spirali içindeyiz. Daha hızlı tüketiyoruz, dolayısıyla daha çok tüketiyoruz; “çifti” de tüketiyoruz. Bireysel düzeyde, aşk ilişkilerinde: Baştan çıkarma süreleri kısaldı, yakınlaşma çabuk, neredeyse hemen sonuç almıyor, boşanmak “kolay”, aileler çözülüp yeniden oluşuyor. Çağımız hız çağı; önem taşıyan şey, bu baş döndürücü sürece dahil olabilmek için öteki üzerinde belli bir iktidardan yararlanmak.