Ne var ki aşk, böyle bir şey değildi. Bir kere kana karışınca insanı topyekûn zehirliyordu. Ölmemek için tek gereken insanın aşık olduğu kişinin kendisiydi.
Derya işte bu yüzden kaçıyordu aşktan. Aşk insanın iradesini çalıyordu; çalıyor, ortadan ikiye bölüyor, buruşturup atıyordu. Aşk insanı normal şartlarda asla kabul etmeyeceği bir muameleye razı gelmeye mecbur ediyordu.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama arabada hep güneşin cayır cayır yaktığı tarafa denk gelirim.
Araba boşsa hemen gölgeye geçerim ama üç dakika sonra güneş orayı basar.
Herhalde ben yönü yanlış hesapladım deyip eski yerime dönünce bir viraj gelir, araba yön değiştirir ve ben tekrar aynı sıcağın altında kalırım.
O kadar uzun sürdü ki bu, sonunda güneşle yakalamaca oynamayı bıraktım.
Çünkü fark ettim ki, güneş beni takip ediyor.
Öyleyse ışığı kabul etmeliyim.
"Sana sahip olmak ister gibi bakıyorlar, bununla ilgilenmiyor olmandan şikayet etmem. Zaten kazanmam gereken bir savaş var, bir de senin için bir savaş başlatmak zorunda kalırdım aksi halde."