İnsanın genel davranış kalıpları üzerine kısa bir tefekkürün bizi ulaştırabileceği hızlı sonuçlardan birisi, tüketim miktarı ile bilgelik sevdasının birbirine zıt bir örüntü göstermesidir. Bilgelik peşinde olan, yaşam bilgeliğini arttırmak yönünde yaşayan insan modelinin ölçüsüz bir tüketimle meşgul olma halini pek hayal edemeyiz. Gerçekten de bilgelik yolu, insanın tüm duyusal dünyasının incelikli farkındalığı ile başlar. Bu da duyulara gösterilecek dikkatin, insanın dünyevî faaliyetlerinde bir yavaşlama ve derinleşme etkisi yaratmasını getirir. Tıka basa yiyerek, sürekli lezzet ve haz peşinde koşarak sürdürülen bir yolculukta, aynı zamanda bilgeleşmenin zor olabileceğini sanırım hepimiz kavrayabiliriz. Lezzetler; duyusal dünyamızın hayatta kalmaya dair işlevlere yönelik aldığı sinyallere, zihinsel olarak verilen ödüllerdir. Bu ödüller, aslında sadece yol işaretleridir: Bize neyin faydalı, neyin zararlı, neyin besin, neyin zehir, neyin rahatlatıcı, neyin rahatsızlık verici olduğunu gösteren ipuçlarıdır. İpuçları sadece bilgi amaçlıdır fakat bu işaretler amaç edinildiğinde, bizzat gidişatı olumsuz etkileyen kötü alışkanlıklara ve bağımlılıklara zemin hazırlayabilir. Bu nedenle tüketimde ölçülülük, yaşam ustalığının önemli parçalarından biridir.
"Newton'u duymayanınız yoktur. Her seferinde bir dahi olmadığının üzerine basan, durmadan çalışmanın, çaresizliğe kapılmamanın önemini vurgulayan Newton kendisine bir kez daha dahi dendiği bir gün dayanamayıp şu açıklamayı yapar: 'Biz bilim insanları kumsalda çakıl taşları arayan çocuklar gibiyizdir. Eğer ben, arkadaşlarımdan biraz daha fazla, biraz daha renkli çakıl taşları toplayabildiysem bunun nedeni dizlerime kadar suya girmeye cesaret edebilmiş olmamdır.' Hepimiz çoğu zaman 'Buraya kadarmış...' diyoruz. Motivasyonumuz kayboluyor. Yolun sonuna geldiğimizi düşünüyoruz. Böyle hissettiğimizde çaresizlik ve tükenmişlikten kurtulup aslında farkında olmadığımız başka çözümlerin olduğunu düşünmeliyiz ve hiçbir zaman ümidimizi kaybetmeden yeni yollar aramalıyız çünkü her zaman bir yol vardır."
Reklam
"Hiçbir şey insanın hayalgücünden daha özgür değildir ve hayalgücümüz iç ve dış duyuların sağladığı özgün fikir deposunu aşamasa da, kurgu ve canlandırmanın tüm çeşitliliği içinde bu fikirleri karıştırma, birleştirme, ayırma ve bölme konusunda sınırsız bir güce sahiptir. Tam bir gerçeklik görüntüsüne büründürdüğü bir olaylar silsilesi uydurup bunlara belirli bir zaman ve mekân atfedebilir, bunları varmış gibi tasavvur edebilir ve kesinkes inandığı bir tarihsel olguya ait olan her türden koşulla süsleyip bezeyebilir. O halde, bu tür bir kurmaca ile inanç arasındaki fark nerede saklıdır? Bu fark belli bir fikrin kendisinde, onu kavrayışımızın onaylamayı zorunlu kılmasına yol açacak kadar birleşmiş, ama her tür kurmacada eksik olan bir şey değildir. Zira zihin tüm fikirleri karşısında otoriteye sahip olduğundan, bu tikel fikri dilediği kurguya bağlayabilir ve dolayısıyla dilediği her şeye inanabilir, bu açıdan günlük deneyimle elde ettiklerimizden farklıdır.."
Sayfa 46 - Türkiye İş Bankası
Ebü'd-Derda (ra) anlatıyor: "Hz.Süleyman'ın (as) bir oğlu vefat etmişti.Onun vefatı üzerine çok üzülmüştü.Bunun üzerine onun yanına birbirinden davacı iki melek geldi.Biri diğerine: - Ben tarlaya tohumları ekmiştim, ancak onları hasat edemedim. Çünkü şu adam tarladan geçerek tohumları mahvetti dedi.Süleyman (as) diğerine, - Peki,sen ne diyorsun? diye sordu. Diğeri, - Ben bir yola düşmüş gidiyordum. Karşıma ekili bir arazi çıktı.Sağa baktım sola baktım,tarlanın içinden geçmekten başka yol bulamadım, dedi.Süleyman (as) davacı olana, - Peki,sen neden yola ekin ektin? Oranın insanların geçeceği bir yol olduğunu bilmiyor muydun? dedi. Melek ona şöyle cevap verdi: - Öyleyse sen neden oğlun için üzülüp duruyorsun? Ölümün ahirete giden yol olduğunu bilmiyor musun? Anlatıldığına göre Süleyman (as) meleğin bu cevabı üzerine Rabbine tövbe etti ve ölen oğluna üzülmekten vazgeçti.
Zayıf bir ruh üzerine inşa edilen kibir her türlü kötülüğe yol açar
"Yetiler duyguların algılarını taklit edebilir ya da kopyalayabilir; ama asla özgün duygunun gücüne ve canlılığına erişemez. Şiirin tüm renkleri, ne kadar muhteşem olursa olsun, tasviri gerçek bir manzara zannetmemize yol açacak tarzda doğal nesneleri resmedemez. En canlı düşünce bile en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.."
Sayfa 15 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.