Haçlı Seferleri’nin bahanelerinden biri kutsal topraklara Avrupa’dan hacca gidilmesini sağlamaktı. Oysa Müslümanlar Avrupalı Hıristiyanların hacca gelmesini önlemedikleri gibi, her yıl gelen hacı kafilelerinin güvenliğini de sağlamaya çalışırlardı.
Ayrıca, Frank İmparatoru Şarlman’la Abbasi dönemindeki Halife Harun Reşid’in özel görevlileri arasında 806’da yapılmış anlaşmaya (¹) göre, kutsal topraklarda yaşayan Hıristiyanlara bir çeşit protektora verilmiş, uygulamada özerkliğe benzeyen bu statü ile Hıristiyanlar görece rahat oldukları ve inisiyatifli davranabildikleri gibi, Avrupalı Hıristiyan hacılar da durdurulmama güvencesine sahip olmuşlardı. Ayrıca, sonradan hac güzergâhının bir bölümünü içine alacak kadar genişlemiş olan Türk devleti de bir zorluk çıkarmıyordu.(²) Papa II. Urbanus’un (1088-1099) saldırı için çağrı yaptığı tarihe kadar (1095) yüzyıllar boyunca hiçbir hacı kafilesi gerçekten de geri döndürülmemişti. Kutsal topraklarda çeşitli Hıristiyan kurumları, Avrupalı hacılara, barınmadan Kudüs’te ölen hacıların cenaze törenlerinin yapılmasına ve defnedilmesine kadar birçok alanda hizmet vermekteydi. Hatta Kudüs’te Avrupalı hacıların Haceldama adında düzenli, bakımlı, özel bir mezarlığı bile vardı.