Rica ederim. Böyle notlarla daha çok zenginleşiyor incelemeler :)
Evet ben de merak etmişimdir bu konuyu. Ancak yine de birbirlerine karşı büyük saygı duydukları kesin. Aslında birbirleri ile tanışmak için çaba sarfetmişler ama olmamış bir türlü. Tabii o zamanın şartlarını da göz önüne alırsak hadi atlıyım Tolstoy'a gideyim demek de kolay değildir herhalde :)
Tolstoy Moskova'da birçok yazarla tanışmış ancak o sıralarda Dostoyevski sürgündeymiş.
Dostoyevski Savaş ve Barış'tan çok etkilenmiş Tolstoy ile tanışmak istemiş, aynı konferansa da katılmışlar ama yine de tanışamamışlar.
Böyle birkaç anı daha var.
Dostoyevski ölünce, Tolstoy mektubunda;
“Bu adamı ne gördüm ne de onunla herhangi bir bağlantım oldu ama bir anda ölünce, onun bana en yakın, en değerli kişi olduğunu ve varlığına en çok ihtiyaç duyduğum insan olduğunu anladım… Onu arkadaşım olarak görüyorum, şüphesiz ki bir gün tanışacağız…”
Çoğu Rus yazar bu şekilde birbirlerine büyük saygı duyup birbirlerini yüceltmişler, tabii ki de kazanan Rus Edebiyatı ve doğal olarak dünya edebiyatı ve bizler olduk.
Tabii birbirleri ile atışanlar da olmamış mı, elbette olmuştur ama yine de büyüklüklerine yakışır şekildedir.
Şimdi bunları okuyunca geçenlerde Orhan Pamuk ile Hasan Ali Toptaş karşılaştırması vardı bir sitede, altında Mahir Ünsal Eriş'in "Bahsi bile edilmez ya ikincinin" gibi bir söylemi vardı. Bunlar da "yazar" işte. Tabii ki eleştir de bu nedir yani.
Not: Bir de bizde herkes yazar :))
Evet muhtemelen aynı şeyi anlatıyor o kitap. Yayınevleri sever böyle şeyleri :) Açıklamalara baktığımızda o şekilde. Ayrıca sürgünde yaşadığı zamanları yazdığı bölümler de varmış.
Evet tam da sürgün sonrası ruhsal değişimini anlatıyor bize. Kesinlikle Dostoyevski is Dostoyevski :)) O yüzden Öteki kitabından sonra bunu okumam benlm için de anlamlı oldu.
Savcının o anlatımları da aslında "suç ispat edilene kadar herkes masumdur" tezini çürütüyor. En başından suçlu buldular zaten. Gerçi arada ben savunmayım da diyor, güya savunuyor ama hikaye. Aklıma bizim mahkemeler geldi. Ne kadar da benziyor. Adın çıkmış dokuza inmez sekize mantığı. Kara leke çalındı mı vay haline. Çamur at sonra karşıdaki o çamuru temizlemeye çalışsın. Birine iftira at sonra karşıdaki kişi onun yalan olduğunu ispat etsin. (Eğer bir şey söylüyorsan delilleri de sunmak zorundasın ama ne gerek var değil mi? Sen söyle karşıdaki suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışsın. Çok acayip bir sistem. ) Adalet sisteminin nasıl da bozuk işlediğini görüyoruz.
Bence en kısa zamanda okumalısınız Don Kişot'u. Arif Dino ile Yaşar Kemal’in Don Kişot anısını bilirsiniz belki. Hikaye uzun ama kısaca Arif Dino 3 tane Don Kişot hediye ediyor ve durmadan okuyasın diye aldım diyor.
Ayrıca şöyle de bir not var:
“İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta”
İşte bu yüzden okudukça yeni şeyler çıkacak. En kısa zamanda okumanız dileğiyle.