Bahar gelmiş fethetmiş
Ruhumun kabuk bağlamamış yaralarını
Kendi bayraklarını asmış mutluluğu getirdiği her yere
En çiçeklisinden, rengarenk olanlardan
Bahar gelmiş dans ede ede
Bir rüzgar getirmiş beraberinde
Yaralarımıza merhem
ne can yakan ne yürek soğutan
Bahar gelmiş diyorum
Kışın başı öne eğik boynu bükük dallara neşe getirmeye
Gelmişte çok şey getirmiş
Şarkılar getirmiş kuş cıvıltılarında
Can suyu vermiş toprağa
Ondandır bu kadar yeşil ,
Gölgesi de o kadar güven verir
Bahar gelmişte iyi ki gelmiş
Öyle iyi kalpliymiş ki kim hangi rengi sevmişse ondan getirmiş
yemişler de getirmiş
Bu bahar öyle bşr baharmış ki mis kokulu en güzel parfümden bile daha güzel kokulu
Yetmemiş bu bahar ,sevgi de getirmiş
Bizi kendimize getirmeye de gelmiş işte
Hoşgeldin o zaman bahar
Hakkını vermek dileğiyle
“Monptit, hayat budur işte. Hep giden birileri olur. Ne yürek unutur ne özlemler ölür. Bunlar sevgimizde yaşamaya devam eder. Ama birileri, zamanı geldiğinde gitmek zorundadır.”
TAMİRCİ
BERNARD MALAMUD
341 SAYFA
Ben devrimci değilim. Ben deneyimsiz bir adamım. Böyle şeylerden anlamam ki. Ben bir tamirciyim. Kırılan ne varsa tamir ederim- yürek dışında.
Yahudi düşmanlığının gittikçe şiddetlendiği 1911 yılının Kiev'inde geçiyor hikayemiz. Yakov Bok, Yahudi bir tamircidir. Eşi tarafından terk edilince, iş bulmak için
"Öyle hüzünlü yüzler, öyle yalnız kalpler
Ve öyle ıssız ruhlar yaratmışsın
Ve onları öyle güzel, öyle eşsiz hikayelerle
Öyle büyük şiirlerle donatmışsın ki Allah'ım
Onlardan birine rastlayınca insan sokakta,
Senin de onunla, o an ve oralarda,
İşte o kadar yakın,
Ama sınırsız, sûretsiz ve süresiz
Ve yersiz yurtsuz olduğunu hemen hissediveriyor yürek."
Umurumda sanki, düşlediğiniz yalanlar;
Öfkeniz, insanlığınız harap etmiş sizleri,
Erimiş kemikleriniz, etiniz;
Silinmiş gitmiş tütecek merhametiniz...
Ah... sizi bayağılar,
Gücünüz yok, öfkeniz ve inancınız;
Oysa düşlüyorsunuz en yüksek umutları,
Her düşünüzde bir ben ölüyorum,
Bir de benim gibileri.
İşte burada yürek,
İşte burada silah;
İşte burada mertlik,
Çek kapını ve gel evime,
Dövüşelim bir gün amansızca; ölümüne...
Görsün her yiğit, amaç nedir, dava nedir, yaşam nedir,
Anla ve bul beni, anla ve bul kendini.
Değişime gereksinimimiz olduğunu çok azımız fark eder ve yine çok azımız bunu ister. Ancak bunlar yetmez; cesaret de gerekir ve arkasından gelecek huzursuzluğu kucaklayacak koca bir yürek. Tüm bunların sağlanması bile yetmez; yeterince vakit geçirmek gerekir o ıssız adada. Değişim olmuştur artık ancak tek başına bir anlamı yoktur.
Çok az insan o adaya gelmek ister. Alacağı ödül karşısında yapacağı fedakârlığın çok da büyük olmadığını gelmeden anlayamaz ve gelmezler kolay kolay. Siz de cennete dönüşebilecek bir adada çorak bir çöldeymiş gibi “susarsınız”.
Çıplak gözle görebileceğiniz kadar yakın başka adalar da vardır. Oralara gelen birilerinin olması da yeter. Çünkü bilirsiniz uğruna bunca fedakârlığı yaptığınız şey için oralara yüzmenin size zor gelmeyeceğini.
Gün gelir ve dönerseniz tekrar buraya kaçmak isteyeceğiniz kadar kaçık bir yer olduğunu unutarak, geldiğiniz yerle ilgili halüsinasyonlar görürsünüz ve gözlerinizi bir gemi ararken bulursunuz. Dönerseniz delirir, kalırsanız “susuzluktan” ölürsünüz. İşte budur insanın trajik yazgılarından biri.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz.
İlim sahibi olmak
"Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!
Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
Bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir
Bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!
Bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri
Son verebilir yaşamın benimki olduğunu?
Şendim, şendim ben
Kahkaham insanları ürkütürdü!
Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden
Kalıvermeliyim öylece kaskatı!"
İşte burada yatıyor bir yürek her şeyiyle benziyor akan zamana
Ölen bir yürektir bu başlayan bir anın her anında
Söyleye söyleye kendi öz romansını için için
Ve suskun kaldı bekledi zamanın ne zaman kapıyı çalacağını
"Cazibemden neden etkilenmediğini şimdi anladım. Bir imparatorla yarıştığımdan haberim yoktu. Bu benim için bile oldukça zorlu bir rekabet."
"Saçmalama. Onu doğru düzgün tanımıyorum bile ve artık benden nefret ediyor."
"Aşk söz konusu olduğunda içgüdülerim beni asla yanıltmaz ve o senden nefret falan etmiyor. Hem ayrıca, bir sayborgu baloya davet etmek? İşte bu yürek ister. Prensip gereği asiller ve devlet çalışanlarından hiç hoşlanmam ama bu konuda Kai'ye şapka çıkarmak zorundayım."
Sevmek Dedim Yoluna Ölmek Dedi…
Sevmek dedim.
Yoluna ölmek dedi.
Yol dedim.
Alıp başını gitmek dedi.
Gitmek dedim.
Bir Ahh çekip dostlardan ayrılmak dedi.
Bazı kitaplar için inceleme yazısı yazmak ve fikir belirtmek çok zor. İyi bir şekilde başlayan bir aşk hikâyesinin sonunu insan böyle düşünemiyor. Ama kader! Ama yazgı! Ama alın yazısı işte.
Berrak Koyuncu kitaba nasıl bir eve doğduğunu anlatarak başlıyor. Ailesi, nasıl bir evde büyüdüğü ve nasıl bir çocukluk geçirdiği vs.
Takvimler 2012 yılı Gezi Parkı Eylemleri sırasında tanıştığı eşini anlatıyor bizlere.
Geç bulduğu fakat çabuk kaybettiği güzel gözlü sevgilisini.
İkisi de çocuk istedikleri için bir an önce evleniyorlar, hakikaten de bir varmış bir yokmuş ile başlayan masalları Berrak Hanım'a göre "Bir Varmış Hep Varmış!" a evriliyor.
Günleri ve hatta yılları biraz ileri sardığımızda çiftimizin Maya adını verdikleri güzel kızları doğuyor. İnstagram postlarına eklenen yazılar öylesine yürek sızlatıcı ki! İnsan bunun yanında benim yaşadığım aşk acısı mı şimdi ? diye sorarken buluyor kendini.
22 Nisan 2020 gecesi
Kızımızı uyutayım arayacağım seni deyip cevapsız kalan aramaları ve cevapsız kalan mesajları da genç kadına artık Cem'siz kaldığının can yakan habercisi ne yazık ki.
Sonrasında yas dönemi, çaresizlik, kabullenememe, ağlama krizleri, bir yandan ufacık çocuğa olan annelik görevi derken uzun bir yol oluyor Berrak Hanım için.
Eşine "Bodrum'a gitme " dediği ve korkunç kazayla son bulan bir yaşam değil sadece.
Babalar Gününü onsuz karşılamak,
Beraber kurulan hayalleri hep bir eksikle gerçeğe dönüştürmek, tüm bunları düşününce okurken düğüm oluyor boğazda.
Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş
bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi... Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden, Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!
Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir, bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim, Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!
Bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu? Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü!
Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin, Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi... Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
Kalıvermeliyim öylece kaskatı!