Halkın ona karşı beslediği muhabbet ve hayranlık sonraları Abdülhamid’in şüphesini davet etmiş, onu halktan uzaklaştırmak için Saray’a almıştı. 1908 İhtilali’ne kadar sahneden çekildi. Hakiki despotlar, siyasi olsun olmasın daima, her nevi şöhretten ürkerler.
Her insana var olduğunu ilk defa idrak ettiren başka vakalar vardır. Etraflaki eşyanın veya hadiselerin zaman zaman hafızada çakıp sönen bir şimşek ışığı içinde göründüğü yaş, galiba şahsa göre değişiyor. Bu küçük kızın kafasında çakan şimşekler, inanılmayacak kadar erken başlar, fakat çok fasılalıdır.
Yasa koymaktan haz alıyorsunuz. Ama onları çiğnemekten aldığınız haz daha fazla. Okyanus kıyısında oynayan, durmaksızın kumdan kuleler yapıp, sonra da kahkahalar atarak onları yıkan çocuklar gibi.
Akılsız bu Türkiye. Yok onlarda zekavet. Adam hiç çok büyük Çeçenistan padişahını yapar bir köy memuru? Bunlar bilmez politika. Yarın öbürsü gün değişir politika, olur gene padişah Han Üzeyir?
Neredeyse bütün Mısırlı kadınlar zaten ev hapsine mahkumdular. Babanın ya da kocanın izni olmadan bir adım bile atamıyorlardı ve birçoğu evden sadece üç vesileyle çıkıyordu: Mekke’ye gitmek için, kendi düğününe gitmek için ve kendi cenazesine gitmek için .
Ancak sert olarak tanımlayabileceğim gözlerini gördünüz. Hiç kimse tarafından korunup kollanmamış. Hep kendi başının çaresine bakmış. Kendi başının çaresine bakmış bir kızın gözleri yumuşak ve kibar olamaz, mesela… mesela sizinki gibi olamaz
“Peki Martin neden yazar olmak istiyor?” diye devam etti. “Çünkü para içinde yüzmüyor. Nasıl oluyor da sen kafanı Saksoncuyla, genel kültürle doldurabiliyorsun? Çünkü hayatta başarılı olmak zorunda değilsin. Bu işi baban halletmiş.”
Onun aşk kavramı daha çok, çiçek kokulu loş bir uhrevi sükunet ortamında bulunan maşuka yönelik sakin duygusal yakınlıktı. Aşkın volkanik patlamalarını, yakan ateşini, kavrulmuş küllerinden oluşan kıraç döküntüsünü hiç canlandırmamıştı gözünde.
İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nerden biliyorsun? Sizin gibi beş hissinden başka duygu vasıtası olmayanlar daimi korkudan kurtulamazlar. Asıl sebeplere varabilseniz göreceksiniz ki en zayıf tarafımız dışımızdadır. Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir .