Yine bir Orhan Pamuk şaheseri... Masumiyet Müzesi, tam olarak bir "aşk romanı". Ama "klasik bir aşk" romanı değil. Klasik aşk romanları gibi kitabın sonunda herkes ölmüyor ya da mutlu mesut yaşayıp çoluk çocuğa karışmıyor karakterler.
Bu kitapta beklemek var, sabretmek var, görmezden gelmek var, gözle sevmek var. Yani her yönüyle aşk var.
Aşk dışında romanın temel kavramı "toplum ve tabular" olabilir bence. Çünkü aşk duygu olarak bireysel olsa da aşkı yaşamak tamamen toplumsal bir durum. Bu kitapta da dönemin İstanbul'unu, sosyete ve orta kesim ayrımını, kadına yönelik namus algısını tüm yönleriyle görebiliyoruz.
Kitapta toplumun çürük yanı çok iyi betimlenmiş. Bir kişinin yüzüne dostane görünüp yaptığı hatalara rağmen onu kabul ediyor "muş gibi" davranıp arkasından atıp tutmak, eleştirdiğimiz şeyin on kat daha çirkinini yaşadığımız halde eleştirmeye devam etmek...
Kemal çok sevdi, bekledi, acı çekti ama çektiği acı yaşadığı aşka değdi.
Kitabın son cümlesi şu: "Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.". Evet, Kemal çok mutlu yaşadı. Çünkü Kemal, hem aşkı hem de Füsun'u dilediğince yaşadı.