Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.17
Elif Çağlayan TUNÇ
Elif Çağlayan TUNÇ
@Caglayan_TUNC
Lisans
1995
65 okur puanı
Haziran 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Rahmetli IŞINSU, kaleme aldığı bu eseri adında da anlaşılacağı üzere Hacı Bayram Veli Hazretlerinin hayatından ilham alarak kurgulamış.
Ancak eserde her ne kadar Numan’ın çocukluğu evliliği zikir ve nefis terbiyesiyle Hacı Bayram Veli oluşu temiz bir dille aktarılmışsa da sayın IŞINSU’nun siyasi, içtimai görüşlerini sanki o dönemin zihniyetiymiş hele hele Hacı Bayram Velinin dini itikadıymış gibi okumak gerçekten çok rahatsız edici.
Bunun dışında bir döneme damga vurmuş ve hala canlılığını koruyan Akşemsemsettin Hazretleri gibi büyük zatları yetiştirmiş böylesi büyük bir ismin kaleme alınması ve hayatı hakkında merak uyandırılması çok güzel.
Kitap üç hikayeyi içinde barındırıyor. Kitaba ismini veren birinci bölümde Hz. Yakup ile Rahel’in arasında geçenler yazarın kendi deyişleriyle anlatılıyor. İkinci bölümde Nuh Tufanının ardından keşfe gönderilen ve geri dönmeyen üçüncü güvercin Yazarın bakış açısıyla yorumlanıyor. Üçüncü bölümde ise Virata ismindeki savaşçının başına gelenler anlatılıyor. Ancak her dinde ortak karakterlere sahip her dini hikaye gibi Rahel’in hikayeside İslam dininden farklı bir bakış açısıyla kaleme alınmış.Başka bir ifade ile tahrif edilmiş bu sebepten islam inancına sahipseniz Hz.Yakup ve Rahel kıssasını evvela kendi inancınızla paralel kaynaklardan okumanız yerinde olacaktır.
Hayat herkes için eşit şartlarda aynı yerden başlamaz ve bir insan ansızın bir günde bin yıl yaşlanabilir. Aytmatov Bu eserinde 2. Dünya Savaşı yüzünden okul sıralarından koparılıp, çift sürecek atları yetiştirmek üzere çalışmak zorunda kalan çocukları işlemiş. Henüz sakalları çıkmadan büyümek zorunda kalan bu çocukların savaşta olan babalarının yokluğunda sırtlanmak zorunda oldukları sorumluluklarını yarım kalan çocukluklarını, aşklarını…Okunmaya değer güzel bir eserdi.
Okur Takip Önerileri
Yaralı bir sokak köpeği, Rusya sokaklarında açlıktan ve soğuktan ölmek üzereyken Profesör Filipoviç’in dikkatini çeker. Profesörün ‘’Şarik’’ (Rusçada tatlı köpek) diye sesleneceği bu köpeğin hayatı artık tasavvurlarının çok ötesinde bir hal alacaktır.Şarik profesörün evine misafir olur, karnı doyar ısınır… Fakat Filipoviç’in asıl amacı Şarak’i bir denek olarak kullanmaktır. Köpeğin hipofiz ve eril bezlerini değiştirir ve yeryüzünde benzeri olmayan bir canlı meydana gelir…
Köpek Kalbinde asıl anlatılmak istenilen işte bu değişimden sonra başıyor BULGAKOV Rusya’yı Devrim öncesinde ve sonrasında karamizah yoluyla kaleme alıyor, çürüyen yapıları kurumları ve insanları hicvediyor. Kitabı okumaya karar verirseniz öncelikle Rus tarihine biraz göz gezdirmenizde fayda olacaktır zira ikinci kısımda siyasal kavramların ve eleştirilerin yoğunlaştığını görüyoruz. Çok güzel okunulası bir kitaptı.
Bu kitabı etrafımdaki herkesin neden çok sevdiğini anlayamadım. Zannımca ismi abartılmış bir eser belki ilk gençlik yıllarında okunsa kişinin üzerinde etki bırakabilecek bir kitap fakat siz lise çağlarında yahut yirmili yaşların başlarında değilseniz okumanıza çokta gerek yok bence kitabın konusu ise şöyle
Werther iyi eğitim görmüş aydın bir gençtir. Yaşadığı şehrin stresinden ve daha önce yaşamış olduğu kötü biten bir gönül macerasının etkisiyle daha sessiz bir yer olan Wahlheim’e yerleşir. Burada yaşadıklarını en yakın arkadaşı Wilhelm’a mektup yazarak anlatır.
Werther yeni taşındığı bu yerde nişanlı olan Charlotte (Lotte) ile tanışır ve ona aşık olduğunu farkeder. Lotte ile arkadaşlık kurarar bir süre sonra lotte evlenir ve imkansız aşkı daha da imkansız bir hal alır. Werther Lotte’den uzak durmak için çok uğraşır fakat bunu başaramaz…
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,2bin okunma
Yazar, dağda yürürken muhteşem güzellikte bir deve dikeni görür. Ona sahip olmak için bulunduğu toprağından koparmaya çalışır. Deve dikeninin kökleri öylesine güçlüdür ki ne yaparsa yapsın bu isteğinde muvaffak olamaz. Sonunda pes eder ve geri çekilip deve dikenine bakar. Elleri kan revan içindedir ve çiçekte dağılmış parçalanmış ama tutunduğu toprağı bırakmamış güçlü kökleriyle direnmiştir. Yazar bu durumu Kafkas Halklarına benzetir ve hikaye başlar.
Tolstoy, bir düşmanın bir düşmanı anlatabileceği en yalın ve en dürüst dille Şeyh Şamil’i, yardımcısı Hacı Murat’ı, Çeçenlerin Ruslara karşı direnişini ve kendi aralarında ki fikir ayrılıklarını anlatmış. Kendi gözlemleriyle Kafkas Halklarının güçlü yönlerini, inançlarını ve inançları uğrunda neler yapabileceklerini tasvir etmiş. Çok güzel okunulası bir eserdi.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra, GÜRPINAR’ın okuyucularından yaşlı bir hanım, Gürpınar’a ‘’sizi okumaktan çok hoşlanıyoruz. Meşrutiyetle her şeyimiz değişti; giyinme şeklimiz, konuşma üslubumuz… Ama inandığımız ve bize anlatılan cin masalları, al karı hikayeleri hiç değişmedi. Sizden ricam bununla ilgili bir roman yazmanız ancak bu romanda bilimsel veri ve tahlillere yer vermemenizdir.’’ Şeklinde bir mektup yazıyor. Gürpınar da bizzat onun değimi ile ‘’Hanım ninesinin’’ isteğini kıramıyor ve GULYABANİ eserini kaleme alıyor.
Gulyabani; büyünün, cinlerin, hortlakların, hocayım diye geçinen şarlatanların ve bunlara inanların mizahi bir eleştirildiği bir kitap. Aynı zamanda ‘’süt kardeşler’’ filmine de karakter ve konu bakımından ilham olmuş. Yazıldığı dönem göz önüne alınırsa Gürpınar’ın toplumu çok iyi gözlemleyebilmesi ve içinde bulunduğu koşulların çok ilerisinde bir dimağa sahip olması bunu mizahla anlatabilmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Kitapta geçen bazı tekerlemelerin sık yinelenmesi yer yer kitapta sıkıcı bir atmosfer yaratsa da genele bakıldığında maalesef din tüccarlarının hala kol gezdiği vatanımda 1800’lü yıllarda bu konu üzerine yazılmış çok kaliteli bir eserdi.
1950'ler de yazılan roman döneminde ödülde almış, şimdilerde sürekli karşımıza çıkan çift karakterli psikozlu dolayısıyla şizofreniyi de beraberinde taşıyan hastalıklı insan ruhu üzerinden bir Anti-karakter oluşturmuş ki romanın yazıldığı dönemin çok ilerisinde bir konu.
Bates Motel işletmesinin sahibi Norman BATES ve onun sıra dışı hayatı işlenmiş. Olaylar genelde otelde geçiyor ve karakter kadrosu olarak günümüz romanlarına kıyasla biraz zayıf ama yazıldığı dönem için özellikle konusu itibari ile efsane denilebilir ki zaten arka kapakta KİNG'in övgü dolu sözleri var. Roman farklı dönemlerde iki kez beyaz perdeye aktarılmış Eğer '' parçalanmış'' filmini izleyip sevdiyseniz bu tarz konuların atası sayılan bu romanı da seversiniz.
Bunun dışında ''karanlık kitaplığın'' kapak tasarımını Hamdi AKÇAY yapmış ve hepsi birbirinden güzel olmuş. Kitap karakter bakımından zayıf kalsa da eski kitapları okumayı seviyorsanız inceleyebilirsiniz.
Kitapta otuz yaşında dul kalmış bir hanımefendi ile henüz yirmili yaşlarında bir beyefendinin hem ruhen hem fiziken birbirlerine karşı duydukları çekim ele alınmış. Kitapta karakterlerin isimleri zikredilmemiş sadece kadın ve erkek diye cinsiyet belirleyici kimlikleri kullanılmış. Yani olaylardan çok, yaşanılan olaylar karşısında şahısların ruh tahlillerine değinilmiş. Yaş farkı, toplum baskısı, gayri meşru bir ilişkinin onlarda yaratmış olduğu Allah korkusu, ama hepsinden daha ağır basan ve şuurlarına siyah perde gibi inen nefsi arzular sonucu bireylerin kendileriyle olan savaşları hissiyatları.
Eser 1911 yılında yayımlanmış, özellikle kadın iç dünyasına dair o tarihte hiç bu kadar detaylı ve çok iyi gözlemler sonucu yazılmış bir eser okuyabileceğimi düşünmemiştim. Tavsiye edebileceğim güzel bir kitaptı.
Romanda başkahramanımız kendi cümleleriyle hiç bir becerisi, parlak hiç bir yanı olmayan, ömründe hiç bir kadınla parasını vermeden yatmamış ellili yaşlarında birlikte olduğu kadınların sayısı beş yüz on dördü bulmuş, genelevler tarafından iki kez yılın müşterisi olarak seçilmiş, daima hayatın verdikleriyle yetinmiş ve ondan daha fazlasını koparmak için hiçbir şey yapmamış bir gazeteci.
Doksan yaşına girdiği gün kendisine el değmemiş bir bakire armağan etmek düşüncesiyle Rosa Carbacas'ı (genelev patroniçesi) arayan bu ihtiyar delikanlının hayatı kadının onun için ayarladığı henüz on dördüne yeni girmiş kahramanımızın adına ''DELGADİNA'' diyeceği bir kız çocuğunun girmesiyle tasavvurlarının çok ötesinde bir hal alır.
Kitap 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almış olsa da zannımca okunmakla çok şey kazanılmayan okumadığınızda pek bir şey yitirmeyeceğiniz orta seviye de bir kitaptı.
Bu kitabı okumadan önce maalesef konusuna dair çok ayrıntılı bir yorum dinlemiş ve sığ düşüncelerle istemsizce bir ön yargı oluşturmuştum. İlk defa AYTMATOV'UN Kaleminden bir eseri beğenemeyeceğimi düşünürken merhum yazarımız tabi ki utandırdı beni.
''İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimelerde her şeyi anlatmaya yetmez.'' Cümlesini içinde barındıran kitap; İnsanın tüm ahlaki değerlere, içinde büyüdüğü töreye rağmen insan olduğunu, sevgisiz kaldığında kendisiyle savaşmasına karşın mutlak suretle yanlışlara meyil edebileceğini zira insanları robotlaştığı, robotların insanlaştığı bu dönemde bile elini bağrına sokup göğüs kafesinden yüreğini sökemediğini, duygularından arzularından azade bir insan olamayacağı, adına gelenek, görenek, töre, ahlak, ayıp dediğimiz tüm basma kalıp düşüncelerin insan ruhundan ve psikolojisinden ne kadar ırak olduğu mesajını taşıyor.
Herkese okumasını tavsiye edebileceğim bir hikaye.
Kuzgun obası reisi,kızı Çira'nın doğurduğu çocuğa bakar ve saçları,kirpikleri bembeyaz, yüzünü yumurtaya benzettiği bu çocuğun lanetli olduğunu ileri sürer. Bu görüşe karşı çıkan ise yalnızca kızı Çiradır. Bir takım olaylar sonucunda Çira çocuğu kurtarır ve yine kendi obasından Sarıca ile yakınlaşır.Ancak bu mutlu birliktelik çok süremeden bir ayrılık sınavına tabi tutulurlar ve ömürleri birbirlerine hasret günlere gebe kalır.
Romanda günümüze asırlar öncesinden uzanan bu aşk hikayesinin alt metninde Göbeklitepe, insanların inanma ihtiyacı ve Yaratıcının yarattıklarını hiç bir zaman kendinden habersiz bırakmayışı, daima tüm kavimlerin bir elçi önderliğinde hak ve hakikat ışığı ile aydınlatılmaya çalışıldığı, Rahmanın kendisini bildirdiği ve kullarını kaderlerine terk etmediği işlenmiş.
Dil ve anlatım özellikleri açısından şahsım adına okunsa da olur, okunmasa da olur bir eserdi.
Yâr deyince kalem elden düşüyor, lambada titreyen alev üşüyor...
Kör dünyanın göbeğine, kuşların gözbebeğine hak yol islam yazacağız... Gibi satırlarıyla yazın dünyasına mührünü vurmuş Rahmetli KARAKOÇ bu eserindeki şiirlerin çoğunu 92-93 senelerinde kaleme almış ve dönemin siyasetinde aktif rol oynayan devler erkanını ve ricalini hicvetmiş. Gönül verdiği Türk-İslam Davasına mensup olduklarını söyleyen güruhu ve onların eylemlerini de eleştirerek aslında amacının, sağcı desinler solcu desinler,namım bilsinler olmadığını amacının davasının ve gayesinin bu millet bu milletin hakkı hukuku arayışı içinde olduğu adaleti olduğunu gözler önüne sermiş.Düşünceleri bir dava adamının satırlarıyla edebileşmiş ve ebedileşmiş...
''Namussuza ballı kaymak yedirir
Namusluya taş yutturur bu düzen'' /92
'' İpe sermeyin unu
Herkes biliyor bunu
Hazineden soygunu
Turgut yapsa da aynı
Nemrut yapsa da aynı'' /92
Gibi satırların yazılmasına sebebiyet veren düzene de kızgınım.Milletimden bu düzeni körü körüne seven bir güruh var, canım milletime de kırgınım. Allah merhum KARAKOÇ'A ve Onun gibi dava adamlarına Rahmet etsin.
Vefat etmiş bir yazarı çok sevmenin en kötü tarafı külliyatlarının bir gün bitecek ve O'nun kaleminden yeni kelimeler dökülemeyecek olması sanırım. Ne zaman AYTMATOV okusam bu hissin korkularıyla çeviriyorum yazdığı sayfaları.
Yazar ''yüzyüze'' adlı hikayesinde; kendilerine ait olmayan bir savaşa sürüklenen Kırgız erkeklerini ve onların arkalarında bırakmak zorunda kaldıkları eşlerini, annelerini, ölümün ve öldürmenin insanları nasıl değiştirebileceğini anlatmış. Hikayede Seyde adlı başkarakterin kocasına duyduğu aşk ve kutsal saydığı ahlak anlayışından vazgeçmeyerek o büyük aşktan vazgeçişi, aslında doğru olanın ancak şartlar iyiyken değil ahval ne olursa olsun yapılması gerektiği mesajını dünyaya iletiyor.
176 dile çevrilen kıymetli yazarımızın bu eseri de o kadar güzeldi ki grurla okunacaklar listenize ekleyebilirsiniz.
Birden fazla güneşe sahip gezegenler, büyüklükleri ışık yılı ile hesaplanan bulutsular, galaksiler, galaksileri yutan kara delikler. Öfkesi hiç dinmeyen kasırgalardan oluşan gök cisimleri, Zamanın ve bilinen boyutun bambaşka versiyonları... Sonsuzluk içinde sonsuzluk!
Uzaya ilgisi olan olmayan herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap oldu insana kibrini yutturup küçücük hacmini tekrar hatırlatıyor. Eserin ciltli olması da çok hoş bir detay en yeni uzay görüntüleriyle harmanlanmış bilgileri okurken gelişen teleskop teknolojisine teşekkür ettim gözlerim şaheserlere şahitlik etti. Çok güzel bir eserdi
Peygamberlere inan her insanın okuması gerektiğine inandığım bu eser akıcı dili ve yalın üslubuyla sizi sıkmadan bu hususta dimağınızı bilgi dolduracak nitelikte.Bu konularla ilgili kuracağınız sohbet meclislerinize kılavuz olabilecek bu kitap çocuk yetiştirecek olan ebeveynlerin çocuklarına kulaktan dolma rivayetlerle değil ciddi araştırmalar sonucu yazılan bilgiler aracılığıyla doğru bir eğitim verebilmesi açısından da bir rehber niteliğinde.
Nasıl anlatsam insanın insana ettiğini, nefretle kendini yitirdiğini...
Sn.ATMACA'nın ''Sömürülen Topraklarda Sürgünler ve Soykırımlar'' adlı eseri adından da belli olacağı üzere insanlık zulümlerini, Türklerin ve Müslümanların tarihler,nesiller boyunca görmüş oldukları soykırımları ve toplu katliamları belgelerle, resimlerle gözlerimizin önüne seriyor. Tecavüze uğramış küçük çocuk bedenlerini, işkence görmüş gözleri oyulmuş yaşlı insanların cenazelerini nerede Şehid edildiklerini görsel olarak görmek sayfaları çevirmek için takatinizi yitirmenize sebep oluyor. Maalesef soykırım gibi vahşetin sadece bu kitaba konu olan Azerbaycan, Ahıska,Kıbrıs... gibi coğrafyalarla sınırlı olmayışı ayrıca utanç verici. Ülkemizde Hakketmiş olduğu değeri görmediğini düşündüğüm bu eseri bir incelemenizi tavsiye ederim. Tabi eseri incelerken savaşmak ve katletmek arasında ki o farkı tekrar tekrar gözlerimizin önüne serdiği için Dr.Tayfun ATMACA ya da teşekkür ederim.
·
Puan vermedi
Rahmetli Yavuz BAHADIROĞLU'nun bu eseri Kayı Hanlı Aşiretinin Gündüz Beyden Ertuğrul Bey dönemine dolayısıyla göçebe toplum yapısından yerleşik hayata geçiş sürecinin sancılarına değinmiş. Tarihi kişiliklerin baz alınarak yazılmış olduğu bu eserin kurgu yönü tarihi bilgilerden çok daha fazla yani okumayı tercih ederseniz kurgusal bir romanla karşılaşacaksınız. Bunun dışında roman karakter,kişilik,mekan yönünden çok zengin sadece baş karakter okumayı sevmeyen insanlar için bu harika bir şey. Ancak bu karakterlerin romantizm akımının etkisi altında kalmış gibi salt iyi yahut salt kötü şeklinde kurgulanması şahsım adına rahatsız ediciydi. Kurgusal tarih okumayı seviyorsanız çoğunlukla diyaloglar şeklinde ilerleyen bu akıcı romanı da sevebilirsiniz. Bu vatanı yurt tutmamız için yaşamlarından nice fedakarlıklar yapmış cümle milletimi ve devlet büyüklerini rahmetle anarken size keyifli okumalar diliyorum.
Elveda Gülsarı, beni edebiyat dünyasının çok kıymetli bir yazarıyla tanıştırmış olmasının yanı sıra ilk okuyuşumun üzerinden yaklaşık on yıl geçmiş olmasına rağmen ara ara sayfalarını karıştırdığım,altını çizdiğim satırlarda tekrar tekrar kaybolup düştüğüm çok kıymetli bir eser. Kitap Tanabay karakterinin yaşlandığını hissedip gençliği,günahları,sevapları, vicdan azaplarıyla hesaplaşmasını ve onun hayatının büyük çoğunluğunda yer alan Gülsarı isimli taypalma yorga(at) ile kurduğu iletişimi konu alırken aynı zamanda Kırgız kültürünün de değişimlerine, yanılgılarına, halkının düştüğü hatalara okuyucuyu şahit kılarak edebiyat şölenine sosyolojik gözlemlerini de katmış oluyor. Kitabı okuduktan sonra nice daha zor, yazım dili daha etkileyici kitap okumama rağmen hâla benim için en zirvede olan kitap
