Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cihangir

Cihangir
@Ciiihangir
Belief clings, but faith lets go. -Alan Watts
Akademisyen
Mekatronik Mühendisliği YL
İstanbul
Kütahya
25 okur puanı
Mart 2018 tarihinde katıldı
Sevmek sevebildikçe, karşılık beklemeden...
Notre Dame de Paris
Reklam
Beş altı kişi olsaydık, bu çarpışmayı, bütün bu tatlı renkleri, bir kuştüyü yorganı andıran mavi mantoyu, açık renkli empermeyabli, lambanın kırmızı camlarını gözden kaçırmazdık. Bu iki çocukça yüzde beliren şaşkınlığa gülmek gelirdi içimizden. Yalnızken insanın içinden gülmek gelmiyor pek. Gördüklerim benim için keskin, hatta yırtıcı, ama katışıksız bir anlam taşıyordu.
~~~Böyle bir iklimde farklı düşünen insan nasıl "Yabancı" olmasın?~~~ Bu sevinçli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, anı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar! Bakışı içe dönük, balık gözlü, kimsenin kendisiyle uyuşmadığı adamlardan biri aralarına karışmayagörsün; suratları hemen değişir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
~~~Roquentin gece ıssız bir sokakta, sevgilisi tarafından terk edilen bir kadın görür~~~ Uzaklaşıyorum ondan. Yine de bir şansı var. Oysa beni üç yıldan beri öyle durgun bir hayat yaşıyorum ki! Bu acıklı yalnızlıklar bomboş bir katışıksızlıktan başka şey vermez bana. Yola koyuluyorum
~~~Interrail bir gün...~~~ "Kim bilir ne kadar şaşırır insan. Bir yolculuğa çıkabilseydim, döndüğümde ne kadar değiştiğimi anlamak için yola çıkmadan önce kişiliğimin en ince ayrıntılarını not ederdim. Bazı gezginlerin, yolculuktan döndükten sonra, yakınları tarafından tanınmayacak kadar, hem ruhça hem de vücutça değişmiş olduklarını okumuştum."
Reklam
Hiçbir şey değişmedi ama, yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi: sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince, kendimin kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp geçen ben'im. Bir roman kahramanı gibi mutluyum.
Yapayalnızım, ama bir kente yürüyen ordu gibiyim...
~~~I want my TARDIS~~~ "Yeryüzünde şu serüven duygusu kadar bağlı olduğum başka bir şey yok belki. Ama bu duygu istediği zaman geliyor, sonra hemen kaçıp gidiyor. Gittiği zaman nasıl bomboş kalıyorum! Yoksa, hayatımı boşa harcadığımı anlatmak için mi bu kısa alaycı ziyaretleri yapıyor bana?"
İnsan madem ki ölecektir, bunun nasıl ve nerede olacağının önemi yoktur, apaçık bir şeydir bu. Öyleyse (işin güç tarafı bu "öyleyse"nin içindeki düşünceleri göz ardı etmemek)...
Sayfa 103 - Can yayınlarıKitabı okudu
Zihnim çok meşgul olmasına rağmen, bazen ben de söze karışmaya kalkışıyordum. O zaman avukatım, "Siz susun, davanız için böylesi daha iyi" diyordu. Yani, bu davanın benim dışımda görülür gibi bir hali vardı. Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu. Kaderim, bana fikir sorulmadan belirleniyordu. Zaman zaman herkesin sözünü kesip, "İyi ama, sanık kim? Sanık olmak önemli bir iştir. Benim de söyleyeceklerim var," diyecek oluyordum. Fakat iyi düşününce söyleyecek bir şeyim olmadığını anlıyordum.
Sayfa 90 - Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
~~~Toplumdan azıcık dahi olsa farklı düşünen insanların ötekileştirilmesi ve toplumun bu yukardan bakma ile, o bireyde yarattığı suçluluk duygusu beni üzüyor. Nitekim satırlarda da Meursault'un ağlama arzusunu karışık duygular ile hissedebildim.~~~ Sonra da Savcıya döndü, tanığa bir şey sormak isteyip istemediğini öğrenmek istedi. "Yok efendim yok, bu kadarı yeterli oldu" dedi. Fakat bunu öyle bir bağırarak söyledi ve bana bakarken gözünde öyle muzaffer bir ifade vardı ki, yıllardan beri ilk defa içimde, aptalca bir ağlama arzusu uyandı, çünkü bütün bu insanların benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim.
Sayfa 83 - Can yayıneviKitabı okudu
Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım, bu sefer de öyle yaptım. Onun muzaffer bir tavır takındığını hayretle gördüm, "Gördün mü, gördün mü?" diyordu. "Tanrıya inanıyorsun ve kendini O'na emanet edeceksin değil mi?" Tabii ben bir kere daha, hayır dedim. O da koltuğuna çöküverdi. Pek yorgun bir hali vardı. Konuşmamızı takip etmiş olan yazı makinesi son cümleleri yazarken, o bir süre sustu. Sonra Yargıç, dikkatle, biraz da kederle yüzüme bakarak, "Sizin kadar katı ruhlu adam görmedim, karşıma çıkan caniler bu ıstırap sembolü karşısında hep ağlamışlardır" dedi. Cani oldukları içindir, diyecektim.
Sayfa 66 - Can yayıneviKitabı okudu
Belief, as I use the word here, is the insistence that the truth is what one would "lief" or wish it to be. The believer will open his mind to the truth on condition that it fits in with his preconceived ideas and wishes. Faith, on the other hand, is an unreserved opening of the mind to the truth, whatever it may turn out to be. Faith has no preconceptions; it is a plunge into the unknown. Belief clings, but faith lets go.
Ölümden Korkunun Bir Nedeni
"Yirmi yıldır belli bir mutluluk deneyimim olmadı. Beni yiyip yutan bu yaşamı bütünüyle tanıyamadım; ölümde beni korkutan, yaşamımın bensiz tüketilmiş olduğu yolunda bana getireceği kesinliktir. Bir kıyıda, herkesten uzak, anlıyor musunuz ?"
Sayfa 60 - Can YayınlarıKitabı okudu
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.