Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sefa Ayıcı

Sefa Ayıcı
@DevOoo
- Adana/ ÇÜ - Kitapilizm temsilcisi
Öğrenci
Adana
20 Temmuz
154 okur puanı
Şubat 2018 tarihinde katıldı
Eylemin sadece ortası bizim elimizdedir - eylemin başı ve sonu, nedenleri ve sonuçları Tanrının iradesindedir.
Reklam
"Başkalarının anlattıklarından nasıl anlayabilirsin gerçeği?"
Çözmesi için önüne bir anlaşmazlık getirdiklerinde, yeryüzünde bu kadar çok kavga ve anlaşmazlığın olmasını, insanların önlerinde o kadar uzun ve tatlı bir hayat varken böyle ufak kıskançlıklar ve menfaatler nedeniyle çatışmalarını bir türlü anlayamıyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Ayrıca, bu kadar çok parça içinde artık ‘Ben’ diye bir şey söz konusu olabilir mi? Hepsi dışarıdan alınmadı mı bunların? Peki o halde ben kimim? Hangi parçamın esiriyim? Kalbimin esiri. Ha-ha.”
"Önünden Geçip Gitmek Üzerine" adlı bölüm (Yaşamın)
”Zerdüşt, böyle sayısız halkın ve şehrin arasından yavaş yavaş dolanarak, kendi dağına ve mağarasına döndü, dolambaçlı yollardan. Gel gör ki, kendisini ansızın büyük şehrin girişinde buldu: ama burada kollarını açmış, ağzı köpük içinde bir deli önüne fırladı ve yolunu kesti. Ama bu deli, halkın “Zerdüşt’ün maymunu” dediği kişiydi: çünkü Zerdüşt’ün
Reklam
Er geç bir gün söylenecekti bu söz. Yarın, yarından sonra bir yarın, bir yarın daha Sürüp gidiyor günden güne küçük adımlarla; Geçmiş günlerimiz ise nice sersemlere ışık tutmuş Ölüm yolunda, toz toprak olmazdan önce. Sön, cılız kandil, sön! Hayat dediğin ne ki: Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede: Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek! Bir daha duyulmayacak artık sesi. Bir aptalın anlattığı masal bu: Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.
Verdiği sözü tutmuyor hayat; tutsa bile, özlediğiniz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini, öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. Demek ki mutluluk ya gelecekte ya da geçmişte; şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan küçük bir buluta benziyor; önü arkası pırıl pırıl bir bulut; ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor.
“Baudrillard'a kalırsa felaket zaten içinde bulunduğumuz sıradan koşulların adı. Ufukta daha büyük yıkımlar var, tamam; gelgelelim yaklaşan belaları karşılamamız asla gerekmeyecek çünkü halihazırda zaten ölüyüz." "Ölü müyüz?" "Evet. Tıbben ölmemiş olabiliriz fakat mesela sosyo-politik bakımdan ölüyüz işte. Bir tür zombiyiz yani.”
"Ankara; yalnız bu değil," dedi. "Ankara, bizim için emsalsiz bir "energi" mektebi olmuştur. Sarp, yalçın ve çetin Ankara, içinde her rahattan mahrum olduğumuz, içinde zahmet, meşakkat çektiğimiz Ankara, bize sabrı, tahammülü ve inkişafımıza engel bütün zıt kuvvetlerle geceli gündüzlü çarpışmayı öğretiyor, sert bir örs gibi irademizi durmaksızın dövüyor, Nietzsche'nin dediği gibi burada "muttasıl kahramanca ve tehlikeyle yaşıyoruz". Bundan güzel hayat olur mu? Dünyanın hangi noktası buradan daha enteresandır?"
"Nerde yatar Mehmetçik? Burda mı? Hayır, Mehmetçik kırda yatar. Mapusta yatar… Türk gibi kuvvetli, aslan gibi müthiş mi Mehmet? Evet, toprağından eloğlunu kovan her millet gibi kuvvetli, dişisini koruyan her mahlûk gibi aslan Mehmet… Kahramandır, alamıyacağı kale yoktur Mehmedin değil mi? Elbette! Sen ona yalnız iki tayın ver ve gösteriver alınacak kaleyi! Ama umudu esir bulunsun o kalede Mehmedin. Mehmet ölürse de umut ölmez. Ne ettiyse umudu etmiştir zaten ona. Asker doğduğundan değil, insan doğduğundan. İnsan doğar da asker ölür Mehmet. Dirisi gazi, ölüsü şehit. Sonra Mehmeti nutuklara geçirenler yaşayıverirler onun yerine. Bir taş dikerler de tepenin üzerine, burada yatıyor derler, kalbimizde yatıyor derler. Mehmet taşın altında yatar. Yüreciği taş kesilmiştir, amma o yüreğin içinde yine umudu yatar. Umudu da ne ki? Ne olsun. Artık en nihayet tüfek çatılacak, desinler. Bu dolaklar, bu kanlı ruba, bu kabalak atılacak desinler. Mehmet nice yıllar çözmediği dolakları çıkarsın. Kuş olup uçsun köye, o viran haneye varsın. Viran olsun ama bacasından duman eksik olmasın. Aşına bir daha felek ağu katmasın. Yarı ömrü geçmesin gurbet elde, yarı ömür mapuslarda yatmasın."
Reklam
"Ya olmalı insan, vermeli canını insan için, yahut etmemeli kalabalık dünyamızda!"
Halbuki en çok okuduğum bir kitabın en çok okuduğum bir satırı bile bana bazan başka şeyler söyleyebilir. Yalnız onların böyle en mahrem taraflarını bile görebilmek için uzun bir beraberlik lazımdır. Kitaplar yeni tanıdıklarına karşı çok ketum olurlar. Bir kere de onlarla laubali oldunuz mu size malik oldukları her şeyi verirler ve onlar bizim isteyebileceğimiz her şeye fazlasıyla maliktirler. Kitapları bir kadın gibi sevenler, yalnız bekâr odalarının azabını daha az duyarlar. Ellerinde bir kitapla beraber yattıkları, başuçlarındaki lambayı yaktıkları zaman, bahtiyar bir evlilik hayatının daima tekrar edilen saadetini hissederler.
Oruç Aruoba
"Yaşamak güzel şey be kardeşim!" gibi 'nida'larda bulunma eğiliminde olanlar konusunda şuna dikkat etmelisin:- Kocaman bir doğrudur bu söyledikleri: yaşam güzeldir -hem de, varolan tek güzelliktir -; ama, hep, çirkinliklerin ortasında oluşur; onu güzel kılan da, sevinçleri ve neşeleri olduğu kadar, bunların karşılıkları olan acıları ve hüzünleridir de. Acısız yaşam sevinçsiz; hüzünsüz yaşam neşesizdir. Yaşamak, sevinçli acılar çekmek, hüzünlü neşeler yaşamaktır. Yaşamın acı ve hüzün, ama sevinç ve neşe olacak. Yaşamın, hüzün ve acı, çünkü neşe ve sevinç olacak.
Ölümü de dünyada yaşıyormuş insan Gövdem kalbimin darağacı ...
Hiçbir tanrı iyi yapmaz sizi. Hiçbir kötülük utandırmaz. Her cümleniz bir çocuk tabutu, Her annenin ağıtı baş yastığınız, Babaları da çoktan gömdünüz; Çocuklarının koynuna... Bütün mezarlar varoluş tahtınız. Eyvah ki her gün biraz daha zalim, Kapanmayacak açlığı ruhunuzun. Hepimizin hayatını utanca çevirdiniz.
267 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.