Kafamın son derece karışmasına sebep olan bir kitap oldu Kalp. İskender Pala, her kitabını ayrı ayrı zevkle okuduğum yazarlardandır. Onun bir eserini okumaya başladığımda elimden düşürmeden, genellikle bir çırpıda okurum. Kalp kitabına da aynı beklentiyle başladım. Kurgu bir eser değil yani bir roman ya da hikâye okumuyorsunuz. Ancak ben İskender Pala'nın kurgu dışı kitaplarını da sevdiğim için yine beğenerek okuyacağımdan şüphem yoktu ve arka kapak yazısını okuyunca aşk ve sevgi ile ilgili duyduğu, okuduğu anlatıları aktardığı bir kitap olduğu düşüncesiyle hevesle de başlamıştım. Lakin bir müddet sonra hevesim biraz kursağımda kaldı. Evet tahmin ettiğim gibi ara ara kalp, aşk ve sevgi ile ilgili eski anlatılardan, hikâyelerden ve mesnevilerden de bahsetmiş ancak bu sefer ilk defa bir kitabı beni sarıp sarmalamadı ne yazık ki. Kafamın karıştığı nokta da burası oldu aslında; okurken sıkıldım mı, hayır. Yani okurken ne okuyorum ben ya da sıkıcı demiyorsunuz ama hani bir kitabı okumak için içinizde bir istek olur, eliniz hemen ona gider ya işte bu kitapta o olmadı bende. Hep okuyayım bitsin düşüncesiyle kitabı elime aldım, tek sıkıntısı buydu. Bunun nedeni de sanırım heyecan ve merak uyandıran bir eser olmaktan öte tamamen düşünce yazılarından oluşuyor olmasıydı. Önerir misin, derseniz çok ikircikliyim. Eğer İskender Pala'yı hiç okumadıysanız Kalp'ten önce okunacak çok daha güzel kitapları var. Ama ben düşünce yazıları da okumayı severim, durağan bir kitap olsun, zihnim dinlensin derseniz de seçenekleriniz arasında bulunabilir.
Kalpİskender Pala · Turkuvaz Kitap · 20194,436 okunma
Heman ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben
San ol nilüferim kim suda bittim suda yittim ben
"Rehâyî"
(Şu cihana hemen ağlayarak geldim, sonunda ağlayarak gittim. Sanki bir nilüfer çiçeğiyim de suda bittim, suda yittim.)
Popüler kültürün, teknolojinin ve dejenerasyonun en hit olduğu zaman diliminde yaşamak bizim kısmetimizmiş...Her şeyin ışık hızıyla ulaşılabilir olduğu bu devrin getirdikleri ile götürdükleri birbirini dengelemiyor artık.
Öncelikle yazarımız George Sand takma adını kullanan asıl adı ise Amandine Aurore Lucile Dupin olan bir kadın yazar. İlk kadın Fransız yazar olarak anılan George Sand, eserlerinde güçlü kadın karakterler yaratan ve sosyal hayatındaki tavırları ile feminist olmakla yorumlanmış ancak kendisi bunu hiçbir zaman kabul etmemiştir. Muhtemelen feminist gibi katı bir söylemden öte amacı kadınların da erkekler kadar güçlü ve eşit olduğu bir dünyayı yansıtan eserler oluşturmak ve kısacık bir kalıplaşmış ifadenin altında hapsolmamaktı. Lavinia isimli kitabına geldiğimizde, eserde iki farklı hikaye yer alıyor. Hikayelerin konuları birbirinden oldukça farklı olsa da ortak olan tek noktaları güçlü bir kadın karaktere sahip olmaları. Kitaba da ismini veren Lavinia isimli hikâyede sevdiği erkek tarafından terk edilen kadının bu aşk acısından da son derece olgun ve güçlü çıkarak baş edebileceğini gösteriyor. Hatalarından ders çıkaran bir kadın kendine duyduğu güvenle birlikte yoluna devam etmeyi başarıyor. Markiz adlı hikâyede ise kendisini hiçbir zaman kıskanç kocasına ait hissedemeyen bir kadının platonik olarak aşık olduğu bir tiyatro oyuncusu çevresinde yaşadığı aşk ve hayal kırıklığını okuyoruz. Ben kitabı, hikâyeleri gerçekten çok sevdim. Sizlere de okumanızı tavsiye ederim.
LaviniaGeorge Sand · Can Yayınları · 2021907 okunma
Stefan Zweig, benim en sevdiğim yazarlar arasında yer alır. Pek çok kitabını okumuş ve neredeyse hepsini de beğenmişimdir. Yazmış olduğu kitaplar içerisinde en bilinen ve okunan kitabı da Satranç kitabıdır. O yüzden ben de Zweig okumaya bu en bilinen kitabi ile başlamış ancak hiç sevememiştim. O vakit Zweig'in da bu eserinin de çok
Bana en sevdiğin kitaplar hangileri, diye sorulduğunda senelerdir asla vazgeçmeden söylediğim kitaplardan birisi de Truvalı Helen. Kitabı okuduğumda henüz daha lise yıllarında olmama, aradan seneler geçmesine ve benim çok, pek çok kitap okumama rağmen fikrim de değişmedi. Kitapta hepimizin bildiği Truva hikâyesi yani Helen'in Paris'le kaçmasıyla birlikte başlayan ve seneler süren o büyük savaş anlatılıyor. Aynı konu üzerine çekilen pek çok film, yazılan pek çok kitap var ve benim en sevdiğim tarihi yaşanmışlıklardan birisidir. İlk olarak Brad Pitt'in başrolünü oynadığı meşhur Truva filmini izlediğim ve hikâyenin aslını bilmediğim için ben mutlu bir son yaşadıklarına inanıyordum. Filmi izleyenler bilir çünkü filmin sonunda Paris, Aşil'i vurur ve Helen'i de alıp gider. Ancak kitabi okuduğumda tam bir yıkım yaşadım çünkü mutlu sonun aksine, kitapta ve tarihte Paris'in öldüğünü ve Helen'in de geri kalanında çok da iyi bir kader yaşamadığını öğrenmiştim. Ağlayarak okuduğum ve tüm bu yaşananlar boşuna mıydı hissiyatım hala aklımda. Zamanında Artemis Yayınlarından çıkan kitabın bugün basımı yok sanırım, nasıl tutulmadığını ve tekrar tekrar basılmadığını da anlayabilmiş değilim ama bir şekilde bulur, karşılaşırsanız mutlaka okuyun derim, ne demek istediğimi anlayacaksınızdır. Aynı konu ile ilgili 2004 yapımı Truva filmi ve 2018 yapımı Truva: Bir Şehrin Düşüşü dizisini de çok beğenerek izlemiştim, onları da tavsiye ederim.
Truvalı HelenMargaret George · Artemis Yayınları · 2007173 okunma
Tutmaz kanâ'at ehli müsellem gedâlıgın
Kalb-i selîmin olmayıcak şeh Selîm isen
"Nâilî-i Kadim
(Yavuz Sultan Selim dahi olsan, kalbin selim olmadıktan sonra kanaat eden kalpler saba layıkıyla kulluk etmezler.)