Bu kitap ile birlikte Ayfer Tunç ile tanıştım. Kalemini çok beğendiğim bu yazarın diğer kitaplarını da okumak için can atıyorum.
Kitap iki ayrı karakterin aynı gün yazmaya başladıkları günlüklerden oluşuyor. Gün gün önce Ekmel Bey’in daha sonra ise Derya’ın yazdıklarını okuyoruz. Yani çift sayfa sayıları Ekmel Bey’e tek sayfa sayıları ise Derya’ya ait.
Ekmel Bey sevgisiz kalmış, bu hayatı -onun tabiriyle- sadece izlemeye gelmiş bir avukat. Derya da Ekmel Bey kadar sevgisiz, kimsesiz kalmış biri. İkilinin yolu Ekmel Bey’in evini satılığa çıkarması ile kesişir. Birbirlerine yaşadıkları olayları, pişmanlıklarını anlatan bu iki karakterin hikayelerini iki ağızdan da dinlemiş oluyoruz.
Kitap ismini veren Suzan bize aşkın, sevginin tam olarak kendini vererek sevmenin ne demek olduğunu gösteriyor. Sonunda kucağında bir avuç kor ile kalan Suzan kitapta sadece adı geçen biridir ama Derya’nın anlattığı her şey aslında Suzan’ın ta kendisidir.
“Aşk acı sevmeye benziyor, yakıyor, biliyorsun ama yine de gidip aşık oluyorsun.”
“Ayrılmak, gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır, yanar durursunuz kül olana kadar.”
Kitabın beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Sayfa sayısı az etkisi çok bir kitap oldu benim için. İyi ki okumuşum, iyi ki Suzan’ı tanımışım.
Keyifli okumalar dilerim :)