Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Betül

Atinalılar düzenli olarak, kamu hesabına, aşağı sınıftan yararsız bir­ takım kişiler beslerdi: Kentte veba, kuraklık ya da kıtlık gibi her­ hangi bir felaket belirdiğinde, bu toplumdışı insanlardan ikisi günah keçisi olarak kurban edilirdi. Kurbanlardan biri erkekler, ötekiyse kadınlar içindi. İlkinin boynuna bir dizi siyah, ikincisininse bir dizi beyaz incir takılırdı. Anlaşıldığına göre, kadınlar için kurban edilen, bazen bir kadın olurdu. Bunlar kentin içinde dolaştırılır, daha sonra herhalde kentin dışında ölünceye kadar taşlanarak kurban edilirdi. Fakat bu tür kurbanlar, umumi felaket gibi olağanüstü durumlarla sınırlı değildi; öyle anlaşılıyor ki, her yıl mayıs ayındaki Thargelia şenliğinde biri erkekler, öbürü kadınlar için iki kurban Atina dışına çıkarılır ve taşlanarak öldürülürdü. Trakya'daki Abdera kenti yılda bir kez halkça temizlenirdi; kentlilerden bu amaçla seçilmiş biri, bütün ötekilerin yaşamı için bir günah keçisi ya da vekil, kurban olarak ölesiye taşlanırdı; "bütün halkın günahlarını yalnız başına ta­şıyabilmesi için: ölümünden altı gün önce toplumla ilişkisi kesilirdi
Reklam
Slavoj Zizek
Normal bir ha­yat sürme hakkı elinden alınanlar, çıplak hayat statüsünü de yitirebilir, "sırf hayatta kalma uğruna hayatta kalmaya çalışmaktan kopup 'yaşayan ölüler' safına katılır ve yaşam hakkından feragat ederek, ölüm korku­sundan kurtulan birine" dönüşebilirler
Burjuvanın bağlılıkla çalışan ve uzun çalışma saatlerinden korkmayan bir işçi hayalinin derinliklerinde, inancını kaybedip isyan edebilecek hoşnutsuz işçiye dair burjuva kabusu yatar"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Kim bizleri böylesine ters çevirmiş, her ne yapsak yola çıkan birini andırıyoruz? O nasıl son tepeden bir daha görünce koyağını, döner, duraklar ve oyalanırsa–, öyle yaşıyoruz biz de, vedalaşıyoruz hep.”
“Hakkım yok mu? Sen ki benim uğruma yaşamı, benimkini, öylesine acı tatmıştın, baba, ilk bulanık demini yudumlayıp zorlanışımın ve hep yeniden tadarak, ben büyüdükçe, bir yabancı geleceğin ağızda bıraktığı buruklukla dolu, benim çok bilmiş bakışımı sorgulardın,– babam, sen ki öleli beri, çok zaman umudumun içinde, benim içimde korkuyorsun, ölülerin ülkeler dolusu erincini veriyorsun bir parça alınyazım uğruna, hakkım yok mu?”
Reklam
“Yüreğinin perdesi önünde kim korkuyla oturmamıştır?”
“Belki biri çıkıp diyecek: Evet, içimde kan oluyorsun, bu oda ve bahar seninle doluyor”
“Üstesinden gelebildin mi ama? Bekleyişle dalgın değil miydin hep, herşey bir gelecek sevgiliden haber verirmiş gibi? (Onu nereye koyup saklayacaksın, sana gelip giderken büyük, yabancı düşünceler, çoğu zaman gecelerken yanında.)”
“ Ah kimden, kimden bize hayır var? Ne melekten, ne insandan,”
Kierkegaard
Melankolim, bugüne dek tanıdığım en sadık sevgilimdir. Benim de onu sevmemde şaşılacak ne olabilir ki?
Reklam
Ötenazi istiyorum
Öldüm ben. Artık hayatta mıyım değil miyim onu bile bilmiyorum. Artık sevgi yok, gün yok, gece yok, bugün yok, yarın yok, artık hiçbir şey yok. Yapacak başka bir şey yok ve kimse benim için bir şey yapamaz. Duygularım da, ilgi alanım da kalmamış gibi geliyor bana. Dünya değişti ve insanların çehreleri de değişti. Ölmem sağlansın istiyorum. Ötenazi istiyorum. Bu şekilde yaşayamam: Ölmemi sağlayınız.
Maurice Blanchot
Ölmek. Sadece sonsuzluğa ölüyormuşuz gibi ölmek. Ölmek: Buzun üzerindeki yansıma, belki de, bir görüntünün yokluğunun kıvılcımı, olmayan birinin ya da bir şeyin imgesinden ziyade, derin hiçbir şeye ulaşmayan bir görünmezlik etkisi; hani sanki yakalansa, görülse ya da tamnsaydı fazla yüzeysel olurdu.
hâlâ anlam taşıyan yegâne şey intiharmış gibi geliyor bana
Bir şeyler hissediyormuşum gibi yapıyorum, konuşuyor, gülüyor, hayret ediyor gibi yapıyorum. Yaşıyor gibi duruyorum ama aslında yaşamıyorum. Etrafımda boşluk var ve bedenim bu boşluğun dibine çöküyor
3.631 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.