Hidayet BAKAN

Şimdi gökyüzünde, alçakta ayı gördü. Ay oradaydı, peki ay işığının kaynağı neydi? Güneşti elbette. Peki güneşi yakan neydi? Kendi ateşi. Ve güneş günbegün ortaya çıkar, yanarak, yanarak. Güneş ve zaman. Güneş ve zaman ve yanmak. Yanmak. Nehir Montag'ı sarsarak, hafif hafif sürüklüyordu. Yanmak. Güneş ve yeryüzündeki tüm saatler. Montag'ın zihninde hepsi bir araya gelip tek bir şey oluşturdu. Montag karada uzun süre, nehirde de kısa süre salındıktan sonra, neden hayatı boyunca bir daha asla hiçbir şey yakmaması gerektiğini biliyordu. Güneş her gün yakıyordu. Zaman'ı yakıyordu. Dünya hızla çember çiziyor ve kendi ekseni etrafında dönüyordu, zaman da Montag'dan yardım almadan seneleri ve insanları yakıyordu zaten. Yani Montag itfaiyecilerle birlikte nesneleri yakarsa, güneş de Zaman'ı yakarsa, bu her şeyin yanması anlamına gelirdi! Onlardan birinin yakmayı kesmesi gerekiyordu.
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Granger durup Montag ile birlikte geriye baktı. "Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak."
Sayfa 184Kitabı okudu
Kirli çamaşırlarımız üzerine
Bir de "kirli çamaşırları olmak" diye bir deyim vardır. Benim için o çamaşırlar doğduğum anda kirliydiler ve ben büyüdükçe temizlenmek yerine daha pis ve iğrenç hâle geldiler, ta ki her gece milyonlarca farklı cehennemin azabını çekecek kadar kokusu ağırlaşana dek. Öyleydiler öylesine ama (şüphesiz bu dediğim kulağa çok tuhaf gelecek), yavaş yavaş bana kendi kokumdan daha tanıdık gelmeye başladılar. Bu ağır kokuları, açık bir yaranın acısı gibi, fısıltılı aşk protestoları gibi geliyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Toplum dediğin neydi?
"Eh, umarım çapkınlık günlerin geçmişte kalmıştır. Bilirsin ya, daha fazlasını toplum kabul etmez." Toplum dediği tam olarak neydi? İnsanın çoğulu mu? Toplum denen şey tam olarak nerede bulunuyordu? Tüm hayatımı toplumdan korkarak, onu güçlü, ürkütücü ve korkutucu bir şey olarak hayal ederek yaşamıştım. Ama Horiki konuşurken birden anladım. "Toplum dediğin şey sen değil misin?" Bu cümle dilimin ucuna kadar geldi ancak Horiki'yi kızdırmak istemediğim için sustum. (Toplum bunu kabul etmez.) (Toplum değil. Sen kabul etmezsin, değil mi?) (Eğer böyle yapmaya devam edersen, toplum sana iyi davranmaz.) (Toplum değil yani. Sen.) (Toplum seni canlı canlı gömer.) (Toplum değil. Beni gömecek olan sensin, değil mi?)
Güzelliğin içeriği falan olur mu hiç? Saf güzellik her zaman anlamsız ve ahlaksızdır. Bu su götürmez bir gerçek.
Sayfa 37 - IthakiKitabı okudu
Reklam