Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Arzu İlk

Arzu İlk
@Ilkarzu
Omnia bona mea mecum porto
Bknz yeni mottom
I'm always right. You're always wrong. If you don't like it, Sing another song.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
For anyone who has ever struggled with change. For my family and especially my children who I hope will carry the message of this story with them through the inevitable challenges and changes of life as they learn and grow.
Yalom'cum yine psk danışman tarafıma su serperken:
Kişisel deneyimlerim insanların cinselliğe pek çok farklı anlam yükleyebildiğini görmemi sağladı. Aynı zamanda hastalarım ya da öğrencilerimin tüm sorularının cevaplarını bilmek zorunda olmadığımı öğrendim. Bazen bir sorunun cevabını bilmemenin bilmekten daha önemli olduğunu anladım. Ne zaman tüm cevapları bildiğimi ve bir hastaya neyi nasıl yapacağını söylemem gerektiğini düşünsem gene başım ağırır. Ne zaman görevimin hastalara yardımcı olmak, ne yapılacağını ve nasıl yapılacağını beraberce belirlemek olduğunu hatırlarsam rahatlarım ve daha iyi iş çıkarırım.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Cinsellik akıl ile vücudun birleşme noktasıdır. Aşk, bağlılık, güven, ihtiyaç, istek, heyecan, aile konuları, kültürel değerler ve dini inançlar gibi anlam, değer ve duygusal farklılıklar içerir. Bizi insan yapan her şey aslında cinselliğin psikolojik boyutunun bir parçasıdır. Cinsellik anlamından ayrı tutulamaz, en anlamsız cinselliğin bile bir anlamı vardır. Bu muhtemel anlamlar arasında ümitsizlik, düş kırıklığı, kızgınlık ve iletişimsizlik sayılabilir. Aynı cinsel deneyim zorunluluk, itaat, aşk ya da zaman kaybı olarak algılanmasının sonucu olarak çok farklı anlamlar ifade edebilir.
Sayfa 23
Laboratuvarımda yüzlerce deney yaptıktan ve başkaları tarafından yapılan yüzlerce deneyi de inceledikten sonra gittikçe daha fazla bilim insanı tarafından paylaşılan ve sezgisellikten son derece uzak bir sonuca ulaştım. Duygular yüzünüzden veya vücudunuzun derinlerinde meydana gelen bir fırtınadan saçılmaz. Beyninizin belirli bir kısmından da gönderilmezler. Hiçbir bilimsel buluş, duyguların biyolojik parmak izini mucizevi bir şekilde ortaya çıkaramaz. Çünkü duygularımız doğuştan gelmez veya keşfedilmeyi beklemiyordur. Duygularımız kurgulanır. Üstelik onları biz kurgularız. Biz, duyguları tanımayız veya tespit etmeyiz: Kendi duygusal deneyimlerimizi ve başkalarının duygularına dair algılarımızı anında, ihtiyaç duyduğumuzda, sahip olduğumuz sistemlerin karmaşık etkileşimi ile kurgularız. Insanlar ziyadesiyle evrimleşmiş beyinlerinin hayvansal kısımlarının derinlerine gömülmüş olan efsanevi duygu devrelerinin insafına kalmamıştır. Biz insanlar, kendi deneyimlerimizin mimarıyız.
Reklam
Hayal kırıklıklarına bilimsel çare ayağınıza geldi :D
Duygular çevrenizdeki dünyaya verdiğiniz tepkiler değildir. Sizler pasif bir duyusal veri alıcısı değil, duygularınızın aktif yaratıcılarısınız. Beyniniz duyusal verilerden ve geçmiş tecrübelerinizden yola çıkarak anlam kurgular ve eylemlerinizi öngörür. Eğer geçmiş deneyimlerinizi temsil eden kavramlara sahip olmasaydınız gelen duyusal veriler sadece gürültüden ibaret olurdu. Hislerin ne olduğunu, onlara nelerin sebep olduğunu ve hislere uygun bir şekilde nasıl davranacağınızı bilemezdiniz. Beyniniz kavramlar ile hislerinizi anlamlandırır ve bu anlam da bazen bir duygu olur.
"Most murders happen in the family, you know. Your family are the people who can give you most pain. They know how to hurt you. Parents are the worst."
Sayfa 20 - Oxford UNIVERSITY PRESSKitabı okudu
Heidegger iki tür varoluştan söz eder: sıradan tarz ve ontolojik tarz. Sıradan tarzda insan madde dünyasında yaşar ve onun tarafından tüketilir - dünyadaki şeylerin nasıl olduğuna ilişkin hayranlıkla dolar içimiz. Ontolojik tarzda tek başına var olmaya odaklanırız - yani dünyadaki şeylerin var oluşuna karşı hayranlık duyarız. Ontolojik tarzda var olduğumuzda - günlük endişelerin ötesindeki alan - kişisel değişim için hazırdır. Fakat sıradan tarzdan ontolojik tarza nasıl geçebiliriz ? Filozoflar genellikle "sınır deneyimler"den söz eder - bizi "sıradanlıktan" çekip alararak dikkatimizi " varolmanın" kendisine perçinleyen ısrarcı deneyimlerdir bunlar. En güçlü sınır deneyim insanın kendi ölümüyle yüzleşmesidir. Peki ya günlük klinik uygulamalardaki sınır deneyimler ?
Sayfa 138Kitabı okudu
bknz: hayat
Grup önemli bir konudan aktif bir şekilde kaçıyorsa başka bir konuyla etkin bir şekilde ilgilenilmeyeceği çok açıktır.
Sayfa 105Kitabı okudu
Öğrencilerine empatiyi öğretirken Erich Fromm iki bin yıl öncesinden Terentius'un sözlerinden alıntı yapar sık sık - " Ben bir insanım ve insanî hiçbir şeyin bana yabancı kalmasına izin vermem." - ve ne kadar çirkin, şiddet dolu, şehvetli, mazoşist ya da sadistçe olursa olsun hastaların her türlü eylem ve fantezisine karşılık gelen yönlerimize karşı açık olmamız konusunda ısrar eder. Eğer açık olamıyorsak kendimize ait o bölümü neden kapamayı tercih ettiğimizi araştırmamızı önerir.
Sayfa 39 - KabalcıKitabı okudu
Reklam
It's not easy to know what you want because you need to know who you really are. Nothing to do with your family. Just you.
Umutsuzluk ile umut arasındaki en iyi köprü iyi bir gece uykusudur.
Sayfa 180Kitabı okudu
Zihin güven içinde rüya görebilsin diye beyin bedeni felç eder.
iyi ki doğdum be Osman! (günün anlam ve önemine ithafen)
Bu gezegenin etrafındaki 365 günlük bir turumu daha tamamladım bugün. Bunun gibi nicesini geride bıraktığıma kim inanır? Vallahi ben bir türlü inanmıyorum. Şikayet ettiğimden değil. Aksine, badirelerin çoğunun ardımda kaldığını düşünüyorum. Atlattım yani, atlatmış insan rahatlığı çöktü üstüme, bu kafaya gelmenin bedeli gençlikle ödeniyorsa eğer, birkaç kırışıklığın lafını etmek zaten bana yakışmaz Osman.
Sayfa 117Kitabı okudu
Nasıl ki şimdiki zamanlar geçmişin çelişkilerinde önsezilmiş ve bu çelişkiler tarafından biçimlenmiş idiyse . Bakışlarını geriye çevirmiş bir peygamberdir tarih: Olmuş olandan hareketle ve olmuş olana karşıt olarak gelecek olanı haber verir.
Sayfa 22
Tarihi bir yarışma olarak kabul edenlerin gözünde Latin Amerika'nın gecikmişliği ve yoksulluğu, başarısızlığının sonucudur: Biz kaybetmişizdir, başkaları kazanmıştır. Ne var ki başkaları sırf biz kaybettiğimiz için kazanmış durumdadır: Latin Amerika'nın azgelişmişliğinin tarihi, belirtildiği gibi, evrensel kapitalizmin gelişiminin tarihine bağlıdır. Bizim yenilgimiz daima yabancıların zaferinin zımni koşulu olagelmiştir; dış imparatorluklarla onların içerideki yerli bekçilerinin refahını arttırmak üzere.
Sayfa 15 - sel yayıncılık
Reklam
"Aptallığa oldukça benzeyen bir suskunluk içindeydik..."
Malın mülkün kişisel bir hak olduğu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yerde toplumsal adalet ve rahatlık hiçbir zaman gerçekleşemez. Ama siz aslan payını kötülere bırakan bir toplumda doğru bir yan bulursanız, büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerinin sömürten bir devlet mutlu olabilir derseniz o başka.
Sayfa 108Kitabı okudu
Neredeyse Beş Yüz Yıldır Değişmeyen Dünyaya Sesleniş
More'un çağdaşlarına göre, istese bile haksızlık edemeyecek kadar ulu bir varlık olan kral, uyruklarının canlarının da, mallarının da efendisidir. Kralın ne kadar çok parası olursa olsun, savaş başlıca uğraşı olduğuna ve bir ordu beslediğine göre, bu para gene de az gelir ona. Gerçi kral canı isteyince, uyruklarının varına yoğuna el koyabilir, ya da özel vergilerle onlardan para koparabilir ama, uyruklarının fazla varlıklı ya da fazla bağımsız olmaları gene de bir tehlikedir kralın güveni açısından. Çünkü varlıklı ve zengin insanlar, haksızlığa ve baskıya kolay kolay katlanamazlar. Oysa yoksullar, acı çekmeye, köle gibi yaşamaya alışıktırlar; onların başkaldırma gücü tümüyle tükenmiştir. Thomas More'un gözünde, korkunç bir durumdur bu. Yalnız halk için değil kral için de bir yüzkarasıdır. "Çünkü insanlar, kralları insanların yararı için başa getirdiler, kralların yararı için değil... Kralın en kutsal görevi, kendininkinden önce halkın mutluluğunu düşünmektir." Zorbalığa başvuran bir kralın, tahtta oturmaya hakkı yoktur: " Yurttaşların kin bağladığı, hor gördüğü bir kral; halkı ezerek, soyarak, dilenci durumuna düşürerek tahtında tutunabilecekse, bıraksın krallığı, insin gitsin tahtından... Halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek, krallık değil, zindan bekçiliği demektir."
Nesnelerin ve varlıkların kaderini kabullenmeliyiz. Seni çok özleyeceğim. Özlemini, hayatın güzelliğiyle gidermeye çalışacağım; çünkü güzellik bir boşluğu doldurmaya çalışır, şefkat, sevgi denilen şeyi, çocuk yüreğinin yumuşaklığını. İşte bunu kimse bulamaz, ne yıldızların güzelliğinde ne ay ışığının yansımasında. Güzellik beni yavaş yavaş yatıştırır, sevgiden yoksun kalmanın yüreğime verdiği hüznü bastırır.
Sayfa 219Kitabı okudu
Bana güneşi uyandırmayı öğret. Devam etmeyi, ilerlemeyi, geçip gitmeyi, kabul etmeyi öğret. İlerlerken güneşi uyandırmak çok zor, haksız mıyım?
Sayfa 275Kitabı okudu
"Bir şey söylemenin en iyi biçimi onu yapmaktır." demiş Jose Marti.
Sayfa 254Kitabı okudu
Reklam
Cova'da yaradılışla baş başa kalan insan büsbütün hür, özgür kendine buyruk olma umuduna kapılır bir an, bu özgürlüğün içinde açılmak; alabildiğine havalanmak, yükselmek ister, derken nesnel koşulların duvarına çarpar kafasını ve gerisin geri döner gerçeğin dar sınırları arasına.
"İlkbahar için şöyle söyleyemezsin: 'Erken gelsin ve uzun sürsün.' Sadece şunu diyebilirsin: 'Gelsin bahar, taşıdığı umutla yaksın beni ve elinden geldiği kadar kalsın.' "
Sayfa 230Kitabı okudu
"İnsanların körleşme arzusu hep hafife alınır. Var olduğunu bilmek istemiyorlarsa , ömürleri boyunca yanından geçip seni asla görmeyebilirler."
Sayfa 121 - ykyKitabı okudu
Evliliğimizin üç yılını ayrıntısı ile anlatmayacağım, anlatamam da zaten, zira zihnim çok önemli bulduğumuz, hayatımızı dolduran bütün o şeylerden çokça bahsetmekten alıkoyuyor beni. Bunlar ikimiz için olduğu kadar halkımız için de önemli şeylerdi; sonra bu şeyler hayatımı doldurdu, yalnızca o zamanlarda değil, şimdi de dolduruyor, beni tamamlıyor, öyle ki, dulluğun o berbat acısını bilsem de, dul olmanın insanda yarattığı o büyük boşluk duygusunu pek yaşamadım. Bence insan büyük bir mutluluğu kaybedip de onu hatırlamaya çalıştığında, üzüntüye davetiye çıkarmış olur yalnızca; hâlbuki sürekli mutluluğu düşünmezse onu yüreğinde ve bedeninde bulabilir kimi zaman, sessiz sedasız ama kalıcı. Bildiğim en saf en katıksız mutluluk meme emen bir bebek ile onu emziren annenin mutluluğu. Mutluluğu dört dörtlük yaşamanın nasıl bir şey olduğunu buradan biliyorum. Ama bu duyguyu hatırlayarak, anlatarak, arzulayarak geri getiremem. Onu tatmış olmak yeterli ve her şeye değer.
Sayfa 189 - Metis yayınlarıKitabı okudu