Faşizmin düşmanlarına karşı kullandığı yöntemler ise zulüm ve imhaydı. Arjantin faşistleri bunu şöyle ifade ediyordu: "Nihai hesaplaşma günü yakındır; vatanımızın iyiliği için bütün değersizleri ortadan kaldıracağız."
Ulus devletler bir kere ortaya çıktıktan sonra, artık muhafazakarların korumak için çabaladıkları kurulu düzenin ta kendisi oldular. Hükümdarlar hükmettikleri ulusun simgesi oldular ve giderek muhafazakârlıkla ulusalcılık aynı potada eridi. Ve birçok entelektüelin gözünde, romantik ulusalcılık tarihin kaçınılmaz bir ilerleme diyalektiği olduğunu söyleyen Hegelci doktrinle iç içe geçmişti. Luard'ın özetlediği şekliyle bu doktrin, "Bütün tarih ilahi bir planın hayata geçirilmesidir; egemen devletler aracılığıyla kendini var eden bu plan sonucunda bu devletler arasındaki anlaşmazlıkların savaşla çözülmesi gerekir, bu da (Prusya devleti gibi) ilahi amacı temsil eden üstün devletler ortaya çıkmasına yol açar." Sonunda bu doktrin mesihçi, militan, romantik milliyetçi faşizm ve Nazizm hareketlerini doğurdu. Tarihi durdurulamaz bir şiddet yoluyla kurtuluş diyalektiği olarak algılayan, ama ulusun yerine sınıfları geçiren benzeri bir yorum da, 20. yüzyıl komünizminin temellerini atacaktı.
İnsan kaçmak istediği duyguya neden daha sıkıca tutunur ki ? Elinden kayıp gitmesini halen hazmedemediği için mi ? Yoksa hissettiği şeylerden uzakta yaşamak için mi ? İnsan hislerinden kaçabilir mi ? Başını yastığa koymadan önce aklına ne gelir insanın ? Yaşadığı hayatın ne kadar acizce olduğu mu, yoksa hayattaki en çok istediği şeyi başaramamış
Kur'an'ın, yetimler ve öksüzlere olanca özenin gösterilmesi hakkındaki ısrarından anlıyoruz ki, Muhammed'in çocukluk ve gençlik yılları acılar içinde geçmiştir.
Kuran'ın inananlara sunduğu cennet tasarımı görüldüğü gibi, oldukça maddi ifadelerle betimlenmiş; 7. yüzyıl Arap aristokratlarının ve Hz. Muhammed'in tarihsel koşullu deneyimlerini ve hayal güçlerini aşamamıştır. Ayrıca Arap toplumunun ataerkil yapısını aştığını da söylemek zordur. Arapların çok eşliliği, kadın tutkusu, bekârete yaptıkları vurgu, beyaz tenli kadınlara ve ergenliğe henüz girmiş, göğüsleri yeni kabarmış kızlara düşkünlükleri, içki âlemleri, süslü oğlanların hizmetlerinden duydukları zevk ve tembellikleri, cennet betimlemelerinin ana konusu olmuştur. Yörelerinde çok az bulunan, muz, nar, kiraz gibi meyveler ile, çölde hasret kalınan soğuk su ve içinden ırmaklar akan bahçe özlemleri, Arap coğrafyası ve iklimin cennet betimindeki izdüşümleridir. Cennette sahip olunacağı söylenen nesneler, özellikle tahı, atlas elbiseler, atlas yataklar, gümüş ve altın köseler, ibrikler, ipek giysiler vb. özlemlerini duydukları İran ve Doğu sarayları ile ilişkili olmalıdır.