İranlı şair Füruğ Ferruhzad
"Suyun yaradılışına hayranım.
Eğer ağaca eşlik ederse, onu
Furuğ Ferruhzad tomurcuklandırır.
Eğer ateşle temas ederse, onu söndürür.
Eğer kirlilikler ile karşılaşırsa, onu temizler.
Eğer un ile kucaklaşırsa, onu pişirime hazır hale getirir.
Eğer güneşle birleşirse, gökkuşağı oluşur.
Ancak yalnız kalırsa eğer, gitgide kokuşur.
Gönlümüz de SU'ya benzer,
başkaları ile olduğunda yaşayan ve etkileşebilendir, yalnızlıkta ise ölü ve tutuktur."
Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kayıp yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendilerinin elinde bulunduran insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlardan oluşanlar."
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler."
Süreya ise şiirde ima edildiği gibi uzun yıllar Kürt olduğunu saklamıştır. “Kürtler yalan söylemek zorunda, Arnavutlar doğru” dizesi bu acı gerçeğe bir göndermedir. (s.42) Buna benzer birçok vurucu dizesinin hikayesini, kitaptaki dikkatli analizlerden hareketle takip etmek mümkün. Türkçe şiirin zirvelerinden biri olan, Türkçeyi inci gibi işlemiş
Yaşananlara bir beden büyük geliyor
Artık hayat Bir aşkı paylaşmak için çok geç
Bir paylaşıma aşık olmak içinse erken
Beni sevda yerimden vurdu yine zaman
Şimdi sana söylenecek tek cümle
Bende sana yetecek kadar
Ben kalmadı...
YILMAZ ERDOĞAN
Demek ki sosyal fenomenlere ilişkin araştırmasında, Newton’un yerçekimi ilkesinin beşeri yönden muadili olacak bir ilke bulmaya çalışan Smith, insan doğasının evrensel bir özelliği üzerinde durur. Burası, Smith üzerine yazıp çizenlerin “Adam Smith problemi” adıyla telaffuz ettikleri bir problem ya da güçlüğün ortaya çıktığı yerdir. Problem, insan doğasının, Newtoncu evrensel özelliğinin, Smith’in iki ayrı eserinde iki farklı şekilde ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Buna göre, Smith Ahlaki Duygular Teorisi adlı eserinde insanın en temel özelliğinin “duygudaşlık”, yani kişinin kendisini başkalarının yerine koyması, başkalarının sevincini ve üzüntüsünü paylaşması olduğunu söyler. Buna mukabil, Ulusların Zenginliği adlı eserinde, Smith insan doğasının evrensel özelliğinin “özçıkar” olduğunu ifade eder.
İskoç Aydınlanması’nın önemli filozoflarından biri de Adam Smith’tir. Smith her ne kadar ekonomi-politiğin kurucusu olarak ün salmış olsa da düşünce tarihinde esasen ekonomi-politiğin kendisinin sadece bir parçası olduğu genel bir ahlak sistemi kurmuş olan önemli bir filozof olarak geçer. Felsefe ya da sisteminin kökeninde, en çok etkilendiği filozof olarak Hume’un muhayyile anlayışı ve duygudaşlık görüşü bulunan Adam Smith “duygudaşlığı” bir yandan başka bir kimsenin durumunu anlama yeteneğimizle özdeşleştirirken, diğer yandan kişinin sosyal etkileşim yoluyla oluşan ahlaki kimliğinin temeline oturtmuştur.
Çok daha önemlisi, onun adaletin temelinde bulunan bir haklar teorisiyle adaletin koruyucusu olarak belli bir politik yönetim teorisi geliştirdiği kabul edilir. Pazar ekonomisini insanın aydınlanmış ya da basiretli özçıkarının ifadesi olarak değerlendiren Smith, aslında özçıkarın insan doğasının temel, özsel bir yönü olması nedeniyle, bütün toplum biçimlerinde başında olduğunu düşünmekteydi. Fakat özçıkar esas itibariyle ticaret toplumunda öne çıkmak durumundaydı; bunun da nedeni, ticaret toplumunun, kişinin çıkarının peşinden koşmasını bireysel özgürlükle tam ve kusursuzca bağdaşan bir şey haline getirmiş olmasıydı.