Uzakta kendi evini gördü. Odasının penceresine baktı. Pencere açıktı, hizmetçiler ortalığı topluyor olmalıydı. Yatağı bozacak, ortalığa saçılmış eşyaları bir dolaba kaldırıp pencereleri kapatacaklardı. Aylar boyunca odaya tozdan, bir de belki güneşli havalarda ince ışık huzmelerinden başka hiçbir şey girmey ecekti. İşte, çocukluğunun küçük dünyası böylece karanlığa gömülüyordu. Annesi, dönüşünde Drogo'nun kendisini yeniden o dünyada hissedebilmesi ve orada, uzun yokluğuna rağmen yeniden bir çocuk olarak kalabilmesi için, odasını öylece saklayacaktı; yaa... demek ki annesi, bir daha hiç geri gelmemek üzere yitip gitmiş bir mutluluğu olduğu gibi koruyabileceğine, zamanın akışını durdurabileceğine, oğlu geri geldiğinde kapı ve camları açmakla her şeyin eskisi gibi olabileceğine inanıyordu..
Halkının her zaman düştüğü tuzağa o da düşmüştü, demin kendi ağzıyla söylediği gibi kitapta yazılı oldukları söylenenlerin kitaplarda gerçekten olup olmadığını anlayana kadar da düşeceklerdi bu tür tuzaklara. Böyle bir kumarı göze alamazdı Coyotito’nun yaşamını, sağlığını ortaya süremezdi. Yana çekildi, saz kulübeye giren doktorla uşağa yol verdi.
Buram-buram ışık saçan.
Alın denizlerinden geçen
Sönük bir gemidir yalnızlık;
Gözlerde dumanı kalır.
Umudları içtikçe içen.
Yoğunlaştıkça çöken
Ardındaki karanlık.
Bir de limanı kalır.
Yaşadım da yoruldum, bir ağır-işçi gibi
Uyudum da uyandım, binlerce kişi gibi
Bana düşünmek vardı, payıma onu aldım
İşledim de işledim bir hüner-işi gibi.