Galip Aktaş hocamın yazmış olduğu ve basılan ilk kitabı olan
Ay Topacı (Ay Topacı), olay örgüsünun güçlü olması ve açık/ akışkan bir dili olması sebebiyle tek oturuşta okunabilecek bir yeterliliğe sahip. Anadolunun bağrından kopan bu kitap bir yazarın ilk kitabı nasıl olmalı sorusuna verilebilecek güzel bir örnek.
Hocama (yazara) bazı öneriler :)
1-Yörük dilinin kullanılması sebebiyle anlaşılmama ihtimali olan bazı kavramların açıklanmaması
2-Kitapta sadece bir defa geçen ve herhangi bir işlevi olmayan karakterler
3- Bölümler arası geçişin görece biraz sert olması
Ay TopacıGalip Aktaş · İkinci Adam Yayınları · 20241 okunma
Biliyorsun. Herkes bir yolunu bulup tamamlanır aslında. Herkes unutur... Babanın cüzdanından çaldığın paralar gibidir bazı şeyler, belli oluncaya kadar devam edilir..
Biliyorsun. Unutabilirim. Zaten ben kimleri kimleri unuttum. Onlardan biri olur, hayatımın en kullanılmayan yerine kaldırılır suretin. Tozlanırsın. Üzerin örtülür...
Biliyorsun. Seni sevdim. Bir gün kör olsaydın da severdim. Ellerin olmasaydı mesela. Ellerin olmasaydı sen bile kendini sevmezdin oysa...
Biliyorsun. Herkesin kendini kurtaracak bir bahanesi var aslında. Oysa, Ölene kadar sevebilirdim seni eğer biraz yardım etseydin bana...
"Daha fazla sarmaşık" diye bağırdı Mett. Ağlamıyor gibi görünse de bu her an değişebilirdi.
"Yüzü görünüyor" diye bağırdı dibinde duran adam.
Mett açık kalan yerden yüzüne bakınca saçlarının arasına doğru akan göz yaşlarını gördü. Çorak topraklara akan yağmurun ardından oluşan sel gibiydi. Geçici bir süreliğine bolluk ( hayat) için verilmiş olan bir bedel...
Mett?
Bedeli?
Sarmaşık??
?
?
(Seni düşünmeye zaman bulursam yazmaya devam edicem)
Yer İstanbul, 24 ocak çarşamba günü saat 01.52 de şehrin sıradan bi basketbol sahası olması gereken bu sahada sıradışı şeyler olmuştu, oluyordu, olacaktı.
Koca şehrin tüm ışıkları sönmüştü sadece basketbol sahasındaki bazı şeyler gösteren spot ışık dışında. Sanki Evet burdayım heyy herkes buraya baksın diyordu ama etrafa soğuk ve ıssızlık hakimdi.
Neler olduğunu kimse bilemezdi neler olacağını da ancak mevcut durum şöyleydi; Basketbol sahasının tel çitlerinde yetişkin bir insan başının sığabileceği genişlikte kesilen dairenin alt ve üst kısımlarında sabitlenmiş ve üzerinde kan lekesi olan iki adet balta vardı. Hemen aşağısında boylu boyuna uzanmış bir ceset. Bu cesetten oluk oluk akan kanın oluşturduğu gölette dolunayın yansıması görülmekteydi. Bu kan göletine neden olan şey ise cesedin kafasının bedeninden tamamen ayrılmış olmasıydı. Kafanın nerde olduğu ise çığlıklar atan martının olduğu tarafa bakılınca fark edildi. Cesedin kafası basketbol potasının çemberinde ustaca bağlanmış şekilde duruyordu.
Tüm bunları gören kimdi katilin kendisi, polis, ıssız olmasına rağmen bir vatandaş, bir hayalet, gelecekten gelen ölü adamın kendisi mi, bir gölge veya hiç kimse...
Onun her özelliğine hayran olan ben de öyle yanılıyorum.
Aşk, basit ve değersiz şeyleri bile
Biçimlendirip onu değerli yapabilir.
Aşk gözleriyle değil, hayaliyle görür,