Belki de katil burayı aynı nedenle seçmişti: burası döküntüsüz, pürüzsüz bir sükûnet yuvasıydı, bir dinginlik merkezi. Yeşim rengi suların şiddet yüklü ruhlara barış ve huzur getirdiği bir yer.
S. 51
Fetüs ana rahmini tekmeliyordu. İkiz kardeşine saldırıyordu. Vahşi bir hayvandı. Annesinin karnını deşip dışarı çıkmak istiyordu sanki. Yaşam alanı tanımadığı kardeşini öldürmek istiyordu. Kadın hiç bilmediği bir dilde bağırıyordu.
"Ne diyor?" Diye sordu doktor
"Şeytanın piçi diyor. Katolik duaları okuyor. Şeytan çıkarma duaları"
Doktor kadına doğru eğildi "O yalnızca bir bebek. Her şey biraz sonra bitecek"
Siktir" diye bağırdı "Siktir!"
İğne diğer ikiz kardeşin yaşamına son vermişti.
"Onu öldürdünüz" Dedikadın. "O hala içimde"
Şırıngayı yere attı. Donup kalmıştı. Yanlış fetüsü öldürmüştü. Ve hayatta kalan kardeşin tekmeleri, yumrukları durmuştu. Fetüs şeytani bir günümsemeyle ona bakıyordu.
Narcisse çığlıklarla uyandı. Sadece bir kabustu. Gerçek olamazdı.
Aynı masada şans iki kez aranmaz, demişlerdi. Keşke o an masadan kalksaydım. Ama tuhaf bir hisse kapıldım. Kaderime meydan okumak, şansımla alay etmek istedim.
"Ne yapıyor bu insanlar?"
"Dua ediyorlar Rust. Senin aksine. Eğer inançlarımız olmasaydı nasıl insanlar olurduk?"
"Yine aynı insanlar olurduk. Sadece daha dürüst bir biçimde. Eğer ilahi mükafatsa bir insanı doğru yolda tutan tek şey, o insan pisliğin tekidir"
Doğa yasalarına göre varolmaması gereken yaratıklarız. İnsanoğlu olarak yapmamız gereken en onurlu davranış üremeyi reddedip düzeni bozmak ve huzur içinde soyumuzu tüketmektir.