İnsan her zaman belirli çevresel, ekonomik ve toplumsal koşullar altında yaşamak zorundadır fakat tam da bu zorunluluk nedeniyle hayatın anlamını kendi başına bulmalıdır. Geleneklerin ve verili inançların sağladığı anlam konforunun içinde kaldığı sürece haz ve güç istencinin ve arzusunun ötesine geçemeyerek kendi kendisini ‘şeyleştirir’, tek boyutlu hale getirir. Kendi kendini indirger. Çelişkili bir şekilde geleneği ve inancı yaşatmak adına toplumu ve dışsal güçleri tanrılaştırır. İşte bunun için asla elinden alınamayacak bir nihai özgürlüğe, yani koşullara verdiği tepkisini kendi başına belirleme özgürlüğüne sahiptir: “İnsanın özgürlüğü, koşullardan özgür olmak değildir, o, insanın karşılaşabileceği koşullar karşısında tutumunu belirleme özgürlüğüdür.” (Anlam İstenci, s.28).