Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yasemin Kaya

Seniha odanın ortasında, ayakta hareketsiz duruyor, sade biraz omuzlarını sıkıyordu. Ağabeyisinden daha fazla sararmıştı ve indirdiği darbeden asıl kendi bitap gibiydi. Bu sözler Halit’in hissiz ve katı kalbine sokulabilmiş bir hançerdi ve o kalbin ta nihayetine kadar bu hançeri sokarken kendi bilekleri de çok ağrımıştı.
Sayfa 145
Reklam
İnsanın birazcık ekmeği olsa! Sokaklarda ısıra ısıra gidebileceği, bir küçük nefis çavdar ekmeği!..Açlık iflahımı kesiyordu; ölmeyi, yok olmayı özledim, duygulandım, ağladım.
Sayfa 52 - Varlık Yayınları
Sağlığı yerinde bir memurun bir deprem falan olmadıkça işe gelmemezlik edemeyeceğini gördüğü zaman Oblomov’un fena halde canı sıkıldı. Aksi gibi Petersburg’da da hiç deprem olduğu yoktu.
Sayfa 68

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ben mutlu insanları bilirim. Nasıl sevdiklerini gördüm. Ruhlarından hayat ve hareket taşar. Onların dinlenmeleri de seninkinden başka türlüdür. Başlarını önlerine eğmezler. Gözleri hep açık durur. Pek uyku da uyumazlar. Hep bir işe koşarlar. Halbuki sen...Hayır sen ne aşkı, ne de beni bir amaç edinmiş görünüyorsun.
Sayfa 436
Zahar, Oblomovka’yı, bir kedinin tavan arasını, bir atın ahırını, bir köpeğin doğup büyüdüğü kulübesini sevdiği gibi seviyordu. Gönlünü dolduran bu çiftlikte birçok şeye bağlanmıştı.
Sayfa 85
Reklam
Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa hafif de hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.
Sayfa 45
Bihruz Bey her nereye gitse, her nerede bulunsa amacı görünmekle beraber görmek değil, yalnız görünmekti.
Sayfa 26 - Can Yayınları
Gelecek, hep öyle olacak; ölülerin toprağının nemli kokusuyla birlikte canlı hayat, dikkatle dikkatsizlik, kalbin heyecanlı çarpışlarıyla ani anlam kayıpları bir arada olacak diye düşündüm
Sayfa 213
Onlarınki gibi sevgiler, eğer doğacaksa, iki kişinin önce birbirlerinin kötü huylarını tanıyıp, iyi yönlerini en son öğrenmeleriyle doğar. Aşk, katı, gündelik gerçek yığınlarının arasındaki çatlaklarda yeşerir.
Sayfa 484
Ruh vücudu yendiğinde, müzik sanatı başlar. Yürek eli yenmeli.
Sayfa 213
Reklam
Ama insan hayatında bir noktaya gelindiğinde, çirkin ve güzelin aşağı yukarı aynı amaca hizmet ettiğini, bakılan herhangi bir şeyin gemlenemeyen bedensel duyularla zihnin bölük pörçük parçalarının asılacağı bir kanca olduğunu artık biliyordu.
Sayfa 74
“Seni daima uzağa uçan kuşlar gibi düşüneceğim” dedi Becka. “Havada uçan kuş, sesini uzaklara taşıyacaktır.”
Sayfa 430
Kolağası Hurşit’in başına silah dayadığı o çocuk, Civan, vurulacak. Kalıp gibi düşecek küllüğe. Fesi yuvarlanacak. Tavuklara kaçışacak yuvarlanan fesin önünden.
Sayfa 270
Bazı insanlara baktığında, insanın boğazı düğümlenir, heyecandan gözleri yaşarır. Bu insanlar sanki önceki masumiyetimizin güçlü hafızası onlarda duruyormuş, sanki onlar doğanın ucubeleriymiş de Düşüş tarafından tamamen hırpalanmamışlar gibi bir his uyandırırlar. Belki de onlar habercilerdir, köklerinden haberi olmayan kayıp bir prensi bulan uşaklar gibi, hani onların ülkesinde giydiği elbiseyi gösterip eve nasıl döneceğini hatırlatan.
Sayfa 145
O zamanlar “ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum” diye düşünürdüm. Yeni keşfediyordum bu düşünceyi. Kimse sizi gözlemiyorsa, içinizdeki gizli ikinci kişi dışarı çıkıp dilediği şeyleri yapabilir. Yakınlarda bir babanız varsa ve sizi görüyorsa içinizdeki kişi içinize saklanır.
Sayfa 52
Gözü açılmış bir tarihçi bir gün bana, “her küçük balık için daha da küçük bir balık bulunur” demişti. Gerçekten de ayrılmanın sağlıklı bir çözüm olduğu kabul edildiği andan itibaren, “dilimlemenin” sona ermesi için bir neden kalmaz...
Sayfa 161
Reklam
Geleceğin yolları pusulalarla doluysa, takınılacak en berbat tavır, her şey çok güzel olacak diye mırıldana mırıldana gözü kapalı ilerlemek olacaktır.
Sayfa 197
Güven, ilgi, sevecenlik, saygı -ya da işte böyle çocukların sözümona gereksindiği her ne varsa- Grenouille çocuk için vazgeçilebilir şeylerdi. Dahası, öyle sanıyoruz ki, hayatta kalabilmek için kendi kendini vazgeçilir kılmıştı, ta baştan beri.
Sayfa 27
Ama yalnız bir yaşamda, bir başka ruhun sizinkinin yanına damladığı ender anlar vardır, yıldızların senede bir defa yeryüzüne sürünüp geçmesi gibi. Daidalos da benim için öyle bir takımyıldızdı.
Sayfa 156
İş çoktan bitmişti! O zamanlar beni açlıktan süründürüp evinize girmeme izin vermediniz, sırf bir işe girmediğim için bana lanet okudunuz, şimdiyse besliyorsunuz. İş o zaman bitmişti. Çoktan bitmişti.
Sayfa 429
Bir insanın Babasıyla, ailesiyle bağlarını zayıflatmanın özrü nasıl şekillendirilir? Belki de yoktur bunun kelimeleri. Sizden vazgeçmeyi reddeden, çırpınmayı bırakıp batmaya karar verdiğiniz bir anda elinizden tutup sizi yukarılara çeken kardeşe nasıl teşekkür edersiniz? Bunun da kelimeleri yok.
Sayfa 344
“İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip”, yazmışım günlüğüme. Shawn’un üstümde nasıl bir gücü olduğunu ise hayal etmem bile mümkün değildi. Beni bana o tanımlamıştı ki bundan büyük bir güç yoktur.
Sayfa 218
Reklam
“Ağbi,” dedi hıçkırıklarının arasından. “Biliyor musun ağbi, onu görünce benim içimdeki yeşiller dört parmak uzardı.”
Sayfa 174 - Everest
“Mümtaz Nuran’ı her eve bırakışında bunu sonuncu zannederek korkardı. Ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey -belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamaya mecbur olduğumuz için olacak-saadettir. Istırabın içinden geçeriz. Tıpkı çalılık, taşlık bir yolda yürür, bir bataklıktan kurtulmaya çalışır gibi ondan kurtulmaya çalışırız. Fakat saadeti bir yük gibi taşırız ve bir gün farkında olmadan yolun bir ucunda, bir köşeye bırakıveririz.”
Sayfa 222 - Dergah
“Biraz narsistik gelebilir ama Gökçe’yi hala çok sevmemin en önemli sebeplerinden birisi de, ben anlatmadıkça asla “neden” diye diretmemesi. Neyi sorup neyi sormaması gerektiğini, ne zaman susması gerektiğini gayet iyi biliyor. Bunu o kadar değerli buluyorum ki sırf bu huyunun hatırına ölene kadar hayatımda olmasını arzu ederim. İlişkimiz boyunca tartışmalarda üste çıkmaya çalışmadı, sözlerimin arasındaki çelişkileri bulup yüzüme vurmadı, zaaflarımı bir haklılık vesilesi olarak istismar etmedi, sevmeye gayret etti, beni sevmek için daha da gayret etmesi gerektiğini kısa sürede gördü ama vazgeçmedi, sevdi; ben de sevdim onu, elimden geldiği kadar karşılık vermeye çalıştım, güzel günler yaşadık, zamanı gelince de ayrılmamız gerektiğini bildik”
Sayfa 113
İç çekiyor. Şakaklarındaki seyrek saç kümelerini sıvazlıyor. Gösterinin yine yokuş aşağı gitmekte olduğunu sezinliyor elbette. Fitili çoktan tutuşturulmuş bir topun ağzında duruyor. Kalabalık da hissediyor bunu. İnsanlar birbirlerine bakıp yerlerinde huzursuzca kımıldanıyor. İstemeden ortak oldukları bu şeye anlam vermekte her an daha da zorlanıyorlar. Karşı konulması neredeyse imkansız o ayartı -başka birinin cehennemine bakmanın yasak zevki- söz konusu olmasıydı, eminim çoktan kalkıp gitmiş, hatta adamı yuhalayarak sahneden kovmuşlardı şimdiye.
Sayfa 90
Onu öldürmek istememişti. Onu öldürmek istememişti. Ama başka nasıl hareket edebilirdi? Onun beynini kullanıp kalbini çöpe atmak istiyorlardı ama o kadar kolay değildi bu; çünkü en son kalp giderdi ve onunki içine tutunmuş duruyordu iğneyi hazırladığı sırada, zaten o yüzden başından sonuna ağlamıştı. Sonra gözlerini açtığında, fena bir baş ağrısıyla kanepede yatıyordu.
Sayfa 237