Şu koca dünya da içine bile sığamaz insan.
Hep bir ince çizgi üzere yürür, bilmez ki bir an.
Ölümü hep göz önünde san.
Mutlak bir güneşte sana ecelini taşıyacak,
Kıyametin, herkesten daha çok bekler seni sen de onu an.
O vaktini şaşmaz, geç kalmaz,
Baksana bir haline, hadi var sen de kefenim yok san.
Anlamak istemediklerin yolunu aydınlatan.
Insan değil midir kendini hep kör kuyulara atan.
Sus artık dinlemeyi öğren ,
Nere gidersin ey fani ?
Ders almadan,halden anlamadan .
Bir gönüle girip , duasın almadan ...
Gecikmiş ve harcanmış hayatına kederlendim, hayattaki tüm gecikmelere, tüm harcanmışlıklara kederlendim. Doğru zaman kaçırılmışsa, diye düşündüm, eğer insan bir şeyi kendinden bunca zaman esirgemişse, bir şey ondan bunca zaman esirgenmişse eğer, büyük bir güçle başlasa ve coşkuyla desteklense bile, artık çok geç kalınmış demektir. Yoksa "çok geç" kalınmaz mı hiçbir zaman; yalnızca "geç" mi kalınır ve "geç" olması, her şeye karşın "hiç" olmamasından daha mı iyidir? Bilemiyorum.
Onca zaman, nereden geldiğimi bilmeden yaşadım bu sürgünde... Dilini bilmediğim insanların arasında attığım çığlıklar duyulmadı.. yapayalnız kaldım... Şimdi, yavaş yavaş, birleşiyor parçalar.. ve ben geri dönmek için, artık çok geç olduğunu hissediyorum.
"Biz hepimiz, bütün insanlar aynı uçurumdan çıkıp gelmedik mi? Ertesi sabah, acı geri döndüğünde,artık başka bir şeye, hayatın mosmor parmak izlerine, bana ait bir geçmişe dönüşmüştür. Güzel bir şey insanın geçmişi olması, gerçekten güzel hikayesini geçmiş zamanda anlatabilmesi."(s.128)
Yoksa, insan dediğin nedir ki ! Yersiz bir kahkaha