Fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
Bir güvercin uçurup kıtalar arasından
Çağırdın beni
Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
Koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
Adını söylemek
Bir insanın depresyona girmesi için üç bileşenin birlik olması gerekiyor. Bu üç bileşen ise şöyle: yalnızlık, çaresizlik ve bir travma. Yani hiçbir zaman, hiçbir travma tek başına depresyon sebebi değildir. Yalnızlık ve çaresizlik duygusu varken de yağmur yağdı diye bile depresyona girebiliriz. Demek ki burada asıl çözmemiz gereken şey, yalnızlık ve çaresizlik duygusu olmalıdır. Düşünsenize, başına zor bir durum geldiğinde bir dostunun, bir arkadaşının ya da ailenin, elini omzuna koyup "yanındayım" demesi o sorunu çözebilmen için gereken gücü sana vermez mi? Hatta o kişiyi bir daha görmesen bile. Hatta dostun başka bir kıtada olsa ve sadece telefon ile senin için ne yapabilirim, yanındayım, demesi bile senin sorunu çözebilecek gücü almana, sıkıntılı günler geçene kadar sabredebilmen için gerekli gücü bulmana vesile olmaz mı?
"...sıkıntı büyüdü mü insanın içinde diyorum.. yalnızlık.. bir çeşit intihar gibi.. çünkü kendini yitiriyorsun, çoğu kez bunun farkında da değilsin, asıl o zaman ölmüş gibi oluyorsun."
“Bu kitap, Sümerlilerin bundan binlerce yıl önce yaşamış olan kahraman kralı Gılgameş'in serüvenlerini kapsayan bir öykü. Aslında bu öyküde olan konular, Gılgameş'in yaşadığı çağdan itibaren yüzyıllar boyunca ağızdan ağıza geçtikten sonra çivi yazısıyla destan halinde tabletlere yazılmış. Kazılardan çıkarılan bu tabletlerin kırıkları ve
Sıkıntı büyüdü mü insanın içinde diyorum.. yalnızlık bir çeşit intihar gibi.. çünkü kendini yitiriyorsun, çoğu kez bunun farkında da değilsin, asıl o zaman ölmüş gibi oluyorsun.