kanlı bir serencamdı tek tük kurtulanları
meçhul bir kıt’a gibi keşfettiler bestenigâr’ı
tırmanır göklere kıvılcım sarmaşıkları
kanunların bitirip bitirip başladıkları
gerçek mi bu şehrâyin gerçek mi yaşadıkları
meçhul bir kıt’a gibi keşfettiler bestenigâr’ı
gurup vakti güneş bulutlardan sıyrılınca
bir tâvus kuyruğudur menevişli kanlıca
hayata anlam veren ölümmüş anlaşılınca
ölümü aşm ak için ölesiye yaşanınca
ne korkuya yer kaldı ne öfkeye ne hınca
meçhul bir kıt’a gibi keşfettiler bestenigâr’ı
bu sevda dünya sevdasıdır
erenler / sevmekle bitmez
bestenigâr bir şarkıdır ki
düm tekâ düm tek’le bitmez
gerçi ölüm mukadder
serviler divan durmuş başucunda gidenlerin
o türden bu türe fakat
balıktan insana yükselir hayat
macera ölmekle bitmez
bulutlar kat kat
tutuşur birdenbire gurupta erguvanlar
iğneler halinde bastırır yağmur
hiç şaşmaz
yıldırım gelir ardından
fırtına şimşekle bitmez
Ahmed Rasim'le bir defa karşılaştım. Heybeliada'da deniz kıyısında bir meyhanede sabah rakısını içiyordu. Senelerden beri içimde birikmiş duyguları söylemek istedim. Kızarmış ve bulanık gözlerle bana baktı. Ve büsbütün başka şeylerden bahsetti. Yalnız bir ara beni dinler gibi oldu ve hemen arkasından: "Bestenigârımı sever misiniz?” diye sordu. Biraz şaşırmakla beraber "Hem de çok..." dedim. Bilmem şaşırmağa hakkım var mıydı? Ben muharriri aramıştım karşıma musikîşinas çıkmıştı. Műverrih de çıkabilirdi. Bestenigar'ın hikâyesi eski hayatımızın bütün bir tarafıdır. Ahmed Rasim Abdülhamid devrinin meşhur merkez kumandanı Sadullah Paşa'nın Çemberlitaş'ta şimdi Evkaf Müdürlüğü olan konağında cariyelere gençliğinde musikî dersi veriyordu. Bu cariyeler arasında şairin çok beğendiği, güzelliği kadar istidadına da hayran olduğu Nigâr isminde çok güzel bir genç kız veremden ölür. İşte:
Ben böyle gönüller yakıcı bestenigârım
diye başlayan bu manzume, bestesi ile beraber bu genç kıza mersiyedir. Dedenin hissî hayatımızda bir dönüm yeri olan, kızının ölümü için yazdığı çok meşhur mersiye bestesinden sonra başlayan modada bu küçük beste en güzellerinden biridir.
7 Aralık 1905’te Üsküdar’da doğan Halil Can, tasavvuf ehli arasında gelenek olduğu üzere, 4 yaş, 4 ay ve 4 günlük iken aile büyüklerinden eğitim almaya başlamış, akabinde, Vakıf Rüstem Paşa Mektebine kaydolmuştu. Selim-i Sâlis Numune mektebi ve Üsküdar Sultanisinden sonra 1923’te Eczacılık Mektebine giren Can, Temmuz 1925’te okulunu iyi dereceyle
Halil Can, mûsikîye olan ilgisini, babasından kalma bir alışkanlık olarak nitelendirmektedir. Tasavvuf ehli olan babası Şükrü Efendi’nin evlerinde düzenlediği toplantılarda okunan mevlîd ve ilâhîlerin, Halil Can’da daha çocuk yaşta iken mûsikîye karşı bir ilgi ve zevk-i selîm oluşturduğu anlatılmaktadır. Halil Can, anılarını anlatırken, evlerinde
Halil Can, mûsikîye olan ilgisini, babasından kalma bir alışkanlık olarak nitelendirmektedir. Tasavvuf ehli olan babası Şükrü Efendi’nin evlerinde düzenlediği toplantılarda okunan mevlîd ve ilâhîlerin, Halil Can’da daha çocuk yaşta iken mûsikîye karşı bir ilgi ve zevk-i selîm oluşturduğu anlatılmaktadır. Halil Can, anılarını anlatırken, evlerinde
Kültür, sanat ve ama özellikle de musiki alemlerimizin önemli ve fakat hayatının ve âsârının üzeri zalim ve muhkem bir nisyan örtüsüyle örtülmüş olan bir sîmâsından, Eczacı Neyzen Halil Can'dan bahsedeceğim.
Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu’nun editörlüğünü yaptığı ‘Eczacı Yarbay Nâyzen Halil Can (1905 – 1973) isimli kitap, sadece bir eczacı
_Eğitim – Öğretim_
_Eğitim, bilgilenme ve gelişme sürecidir ve yaşam boyu devam eder. Süreklidir. Plansız ve programsız da olabilir.
_Öğretim, eğitimin okullarda planlı yapılan kısmıdır. Eğitimin bir parçasıdır. Öğretim, planlı programlıdır. Süresi vardır.
_Her eğitim, öğretim değildir. Fakat her öğretim, eğitimdir.
_Öğrenme
Cenaze salaları genellikle hüseyni makamında okunmakla beraber serbest bir formda yahut dilkeş-hâveran makamında da icra edilmektedir. Bu makam, bestenigâr kadar kudretli bir makamdır ve Itri'nin dilkeş-hâveran bir salası bulunmaktadır. Ayrıca Zekai Dede'nin de dilkeş-hâveran makamında meşhur zencir bestesi vardır.