Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Naci Azra Arılı

Naci Azra Arılı
@cinali88
Matematik Öğretmeni
Yüksek Lisans
İstanbul
15 okur puanı
Ağustos 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
talihsizlik
Kalem ve Kılıç başlıklı eserinize yazdığı sunuş yazısında Ekbal Ahmed, "Filistinlilerin talihsizliği tarihte ender rastlanan bir düşman, fiilen uzun dönemler boyunnca acılar çekip zulümler görmüş bir halk tarafından eziliyor olması." demişti.
Sayfa 166
Reklam
Sömürgeciliğin Vazgeçilmezi
Her imparatorluk iki şey yapar: Kendisinin, bir, geçmişteki imparatorluklara benzemediğini vurgulayarak, iki, yakıp yıkmakla asla alakası olmadığını ileri sürerek, başka halklara aydınlanma ve uygarlık, barış ve ilerleme getireceği vaadinde bulunarak yola koyulur, ama fiilen söylediklerinin tam zıddını yapar.
Sayfa 213
Kalmak ve Dönmek üzerine
"Doktor, belki bilmiyorsunuzdur ama ben buraya yanlışlıkla gönderildim." "Herkes buraya yanlışlıkla gönderilir, sevgili çocuğum." dedi doktor, süslü bir şekilde kendine imada bulunuyordu. "Hatta kalanlar bile."
Sayfa 66

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
396 syf.
·
Puan vermedi
Madame Bovary
Madame BovaryGustave Flaubert
7.6/10 · 33,2bin okunma
Reklam
Bir Avuç Hayat
Ming Che, yaptığı seanslara, elin sahibiyle değil de elle konuşuyormuş gibi yaparak başlamayı severdi. Böylece sözlerinin sınırlarını belli etmiş olurdu en baştan. Söyleyeceklerinin müşterinin eliyle sınırlı olmadığını bilirdi ama bu sırrın müşteri tarafından bilinmesi çok tehlikeliydi. Hem zaten son zamanlarda baktığı her elde kendi elini görmeye başlamıştı. Bütün eller kendi eline, bütün hayatlar kendi hayatına yakınsıyordu o baktıkça. İnsan baktığı her şeyi aynaya çeviren tek canlı değil miydi zaten? Falcılar için bu gerçek iki kat daha doğru olmalıydı. (Ali Rıza Arıcan, Bir Avuç Hayat, s 33)
İyi İnsan
Ben ki elindeki çöpü atacak çöp kutusu bulamayınca cebine koyan, yemek yediği lokantada garsona yük olmamak için masadaki kırıntıları peçeteyle temizleyen, yeni gelen müşteriler ayakta kalmasın diye kalabalık kafeyi erkenden terk eden, banka ve postane sıralarında yerini emekli olmuş yaşlılara veren, yazıcıdan çıktı alırken iki tarafa da basmış
Sayfa 90 - İskenderiyeKitabı okudu
Kedisel Seçim
Tabii ki Dık Efendi’de gözleyebildiğim tek değişiklik ben yerine biz derken çatallı diline bulaşan intikam duygusu değildi. Boyu posu aynıydı ama karakterinde gözle görülür bir farklılaşmanın olduğu tartışılmaz bir gerçekti. Oturaklı, ciddi, ne yaptığını çok iyi bilen, adımlarını ölçüp biçip atan, çocuklarını everip torunlarına kavuşmuş 60 yaşında bir dedenin ağırlığı vardı her hareketinde. Sanki üç yetişkin insanla bir evi paylaşan minik bir kedi değildi de cami önünde arada sırada köstekli saatine bakıp namaz vaktini bekleyen PTT’den emekli Arif Amcaydı. Hani olur ya, ezan otuz saniye gecikince cıkcıklamaya başlayan, “Biz bu müezzini araya ne adamlar sokup da bu camiye getirdik ama bak hep geç kalıyor. Getirmeyi bildiğimiz gibi göndermeyi de biliriz.” şikâyetiyle namaz vakitleri arasındaki vaktini olabilecek en güzel şekilde değerlendiren, yüzü sakallı, eli tespihli, yüreği imar affı ve kaçak kat aşkıyla dolu amcalar… Dık Efendi’de de tıpkı o amcaların sokakta gerçekleşecek olayları görebilecek en güzel noktalara oturma hevesleri gibisinden bir seçicilik gelişmişti. (Fındık: Büyümenin Kedicesi, s 52)
Utangaç Bakışlar
Yüzü yerde geldi kız, küçük adımlarla. “Hoş geldiniz!” dedi zor duyulan bir sesle. Der demez de gerisin geriye dönüp oturdu aynı yere. Gencin yüzüne bile bakmamıştı ama genç, utangaçlığından istifade edip kızın yüzünü bir ders kitabı gibi çalışmıştı o kısacık süre içerisinde. Uzun ve güzel bir yüzü vardı, sivri bir çenesi, geniş bir alnı, uzun saçları ve mütevazı bir burnu... Her şey yerli yerindeydi, tıpkı çetrefil bir işlemin sonunda ortaya çıkan kısacık denklemler gibi hem hayranlık uyandırıyor hem de doğruluğundan kuşkuya düşürüyordu. Ateş kırmızısı yanaklarından fışkıran tazelik, karanlık geceleri renkli ışıklarla aydınlatan havai fişekleri hatırlatmıştı genç adama. Gözleri yerdeydi belki ama kenarlardan taşan merakla karşısındakini süzdüğü belliydi. Ya beceremiyordu bakışlarında biriken ilgiye muhtaçlığı gizlemeyi ya da belli etmek istiyordu hayatında ilk defa gördüğü bir erkeğe her şeyi. Bir yerde mi okumuştu yoksa üniversitenin kantininde arkadaşları konuşurken kulak misafiri mi olmuştu ne, kadınların tanımadıkları erkeklere sırlarını açmada sınır tanımadıklarını. Zayıflık mıydı bu yoksa tanıdıklardan -yani ölçüp biçen ve her seferinde yargılayan, yanlış bulan gözlerden- intikam almak mı?
Sayfa 52 - İskenderiyeKitabı okudu
153 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.