Bana sen iyi bir insansın dedi ve onlara günlerini göstereceksin. Ona neden diye sordum. Boşver dedi ama herkesin senin düşündüğün gibi olmadığını öğrenince sakın üzülme!
İnsanların çocuğun mesleğini öz benliğine göre değil toplumsal benliğine göre seçtiğini biliyor musunuz? İşte bu nedenle pek çok insan işinde çok başarılı olsa da sonunda hep mutsuz hisseder kendini. Ruhunun yapmasını söylediği işi bazı nedenlerle yapmadığı için.
Ona ihanet eden ya da kendisinin ihanet ettiği bütün gençlik hayallerinin, yaşlılıkta bile insanın kalp atışlarını hızlandıran acı tatlı, parıltılı hatıraların ardından tembel tembel el salladı, hepsiyle vedalaştı.
Öyle insanlar vardır ki, ne yaparsan yap onlarda herhangi bir düşmanca tavır, öç alma ya da benzeri bir duygu yaratamazsın. İstediğin kötülüğü yap yine gelir senin gözüne girmeye çalışırlar.
“Siz yazarlar sadece kafanızla yazmak istiyorsunuz; düşünce için, fikir için kalbe gerek yok sanıyorsunuz! Hayır, fikirleri dölleyen, çoğaltan şey sevgidir! Yerden kaldırmak için düşen insana elinizi uzatın ya da zaten mahvolmuşsa onun için acı gözyaşları dökün, ama asla onunla alay etmeyin! Onu sevin, onda kendinizi görün ve ona kendinize davrandığınız gibi davranın! İşte o zaman sizi okumaya başlayacak ve önünüzde eğileceğim!” diyerek yeniden rahatça divana uzandı.
Benim hayal ettiğim özelliklerin hiçbirinin bu görüntüyle alakası yoktu; fakat ben psikolojik tahminlerimin boşa çıkması karşısında kapıldığım budalaca kibirle ne kadar görmezden gelsem de kadın güzeldi, meydan okurcasına güzeldi.
…dinimiz bakımından ölümün ölene değil, kalana ölüm olduğunu, ölenin hesabının kapandığını, akrabalıktı, soydu soptu her nevi bağın koptuğunu, ölenin aslında dirilip Bir’e, hakiki ve yegâne akrabaya, Rabb’ül Âlemin’e rücû ettiğini, kavuşmak üzere yaratıldığı varlığa nihayet kavuştuğu için geride bıraktıklarına bir sefer bile dönüp bakmadığını, onun için gözyaşı dökenleri aklına bile getirmediğini, dünyayı, malı-mülkü, heves ve hevâlarını, kendisini ananları, özleyenleri, burnunda tüttüklerini falan bir damla bile özlemediğini anlatıp teskin ediyor, ayrıca ölenin arkasından ağlamanın çok günah olduğunu kuvvetle belirtip yeterince teskin ettikten sonra da sakallarını titreterek “Vah goca Hüdaim vah.” diye ağlamaya başlıyordu.