Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Türk mü, gâvur mu olduğumuz sorusu anlamlı bir soru olacaksa bizim bir vatanımız olup olmadığı, varsa niçin bir vatanımız olduğu, vatanımızın niçin burası olduğu sorularının cevaba kavuşturulmasıyla olacaktır.
Sayfa 39 - şûle yayınları, ikinci baskı, 2004, cağaloğlu
Tarih. Ben tarihi takmam, tarihin canı cehenneme demeye kalkışırsan, bilesin ki asıl senin canın cehenneme yönelmiştir ve belki yarı yolu kat etmiştir bile.
Sayfa 34 - şûle yayınları, ikinci baskı, 2004, cağaloğlu
Reklam
AĞZINDA GEVELEME; TÜRK MÜSÜN, GÂVUR MUSUN; ÇABUK SÖYLE!
Sayfa 34 - şûle yayınları, ikinci baskı, 2004, cağaloğlu
Yerimizi aynı tarafta seçelim. Toparlanalım, gitmeyelim.
Sayfa 33 - şûle yayınları, ikinci baskı, 2004, cağaloğlu
Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha 70 yıl bile olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş… Elbette Ayasofya yerinde duruyor; camiye çevrilmiş. Sultan cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar dikmişler; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası, göçebe olarak yaşadıkları Bozkır‘dan gelip İstanbul’a yerleşenlerin ahşap küçük evleri…
İbn Rüşd'ün sürgünde ölümü
Endülüs'teki siyasi karışıklıkların çoğalması, gerekse de onun felsefi yorumları yüzünden İbn Rüşd gibi dev bir filozof bu karışıklıkların içinde mağdur oldu; dayak yedi, sefil günler geçirdi ve perişan bir halde hayata veda etti... Lucena'ya sürüldü, ayrıca kitapları yakıldı. Cuma namazı için şehre girince Kurtuba Ulu Camii'nden zorla çıkartılarak dövüldü ve kovuldu. Avrupalıların Aristo'nun eserlerinin en meşhur şarihi (açıklayıcısı) olduğu için övdükleri ve "Averroes" diye isimlendirdikleri İbn Rüşd, sürgündeki son üç yılın sonunda 1198'de gittiği Marakeş'te öldü.
Reklam
Titretti yine Rû-yi zemin Arş-ı semâyı!
Dönemin Mısırlı tarihçisi İbn lyas (ö. 930/1524) Sultan Selim Halep'i aldıktan sonra Abbâsî halifesi III. Mütevekkil-Alellah'ın, beraberinde Şafii, Mâliki ve Hanbeli mezheplerinin kadıları olduğu halde sultanın huzuruna getirildiği ve sultanın halifeye tazimde bulunduğunu nakletmektedir. İbn lyas'ın aktardıkları içinde dikkat çekici
Sayfa 128 - KlasikKitabı okudu
Babam ekseriyetle cuma akşamları Kur'an-Kerim okurdu. Ağabeyime de böyle yapmasını emerederdi.
Sayfa 46 - HasbahceKitabı okudu
Cuma 13.30
İnsan babasından her şeyi bekleyebilir.
Sayfa 7 - Doğan kitap YayıncılıkKitabı okuyor
Erkek olsaydık da camiiye koşsaydık cuma günü..
“Cuma günü melekler camiinin kapısında dururlar, sırasıyla ilk geleni, ikinci geleni yazarlar. İlk gelene bir deve, ondan sonra gelene bir sığır, ondan sonra gelene bir koç kurban etmiş gibi sevap yazarlar. Ondan sonra gelene bir tavuk, daha sonra gelene bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap yazarlar. İmam hutbeye çıkınca defterlerini kapatıp hutbeyi dinlerler.” (Buhari, 929; Müslim, 850; İbn Mâce, 1092. İbn Huzeyme de Sahihinde, 3/133 benzerini rivayet etmiştir.)
Sayfa 27 - 2. Cilt
Reklam
Oysa kendisini dindar bellesinler, diye her cuma camiye gidiyor, en önde namaza duruyordu, hiç mi hiç inanmadığı halde.
Sayfa 174
Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün "neden?" yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. "Başlar", işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, amma aynı zamanda bilincin devinimini başlatır.
Ibn Teymiyye, imametin farziyeti sadedinde görüşlerini serdederken, Allah'ın farz kıldığı emr bi'l-ma'rûf ve'n-nehy ani'l-münker, hadler, cihat, adalet, mazluma nusret, hac, bayram, cuma namazları gibi farzların ancak imaret ve güç ile uygulanabileceğini ifade etmektedir.
Sayfa 82 - KlasikKitabı okudu
Pazar günü...
Pazar gününün cumadan bakıldığında sonsuz bir mutluluk imgesi olarak göründüğünden söz etmişti bir arkadaşım. "Asıl mutluluk," diyordu, "cumanın kendisinde, yani mutluluğun görülebilir olduğu yerde. Pazarın ışığı oraya vurmuştur. Bu yüzden cuma parıldar, ışır; pazarın kendisiyse söner."
Ömer en-Nesefi (ö. 537/1142) de "Müslümanlar için muhakkak bir imam gereklidir" dedikten sonra bunu hadlerin uygulanması, sınırların korunması, orduların teçhiz edilmesi, zekâtın toplanması, yol kesici, hırsız ve asilerin zapturapt altına alınması, cuma ve bayramların eda edilmesi, insanlar arasında vuku bulan anlaşmazlıkların giderilmesi, şahitliklerin kabul edilebilmesi, velisi olmayanların evlendirilmesi, ganimetlerin taksim edilmesi gibi Müslümanların mükellef olduğu hükümlerle gerekçelendirmektedir.
Sayfa 36 - KlasikKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.