Okurken gözümün önündeydi her sahne. Çalan o öfkeli kavalı duyuyordum, Ağrı dağının öfkesini hissediyordum. Küp gölünün o eşsiz mavisini görüyordum.
Şimdi incelemeyi küp gölünün kıyısında küçücük bir ak kuşun dönmesini izlerken yazıyor gibi hissediyorum, Ağrıdağının öfkesini hissettiğim kaval sesi de dağlarda yankılanıyor.
Kır bir atın Ahmedin evinin kapısına gelip durmasıyla başlayan olaylar, Ahmed ve Gülbahar’ın yollarının kesişmesiyle onların aşkının anlatılmasıyla devam ediyor.
Her karakterin verdiği bir mesaj var kitapta. Ahmed’in, Gülbahar’ın, Memo’nun, Mahmut Han’ın, Sofi’nin, Yusuf’un, Hüso’nun, Musa Beyin, Kervan Şeyhinin, halkın hepsinin bize ulaştırmaya çalıştıkları bir mesaj var.
Sadece bir aşk destanı değil Ağrıdağı Efsanesi, toplumsal birçok konuyu da beraberinde bizlere ulaştırıyor. Yaşar Kemal'in sürükleyici anlatımıyla kısa sürede bitirdiğim bu güzel kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.
“Göl kaynar, Ahmet silinir. Gülbahar silinir ve küçücük ak bir kuş gelip kanadını suyun som mavisine batırır. Ve sonra da bir atın kapkara gölgesi gölün üstünden gelir geçer.”