Savaş uğraşı, ilke olarak, her zaman halkın basit gereksinimleri karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlanır.
Devletlerin güç ve zaafı, milletlerin
ilerleme ve yozlaşması, yalnızca devlet
adamlarının ehil oluşlarından ve yönetim
kabiliyetlerinden veya
beceriksizliklerinden kaynaklanmaz.
Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar,
kahraman veya zalim olsunlar, onlar
kendi milletlerinin birer yansımasıdırlar.
Onlar, milli ruhun birer kopyasıdır, halk
kitlesinin içinden doğmuştur. Bir millet
nasılsa, devlet adamları da onlar
gibidir. İşte bu nedenledir ki eskiden
beri “Her millet, layık olduğu idareye
ve devlet adamlarına sahip olur.”
denilmiştir.
Bilim, siz ona inansanız da, inanmasanız da işlemeye devam edecektir ve fizik yasaları bellidir. Lâkin din, müritsiz kaldığı takdirde silinecektir ve bu sebeple silinmemek adına her türlü çirkefliğe başvurabilir. 
Sokakta yanımdan geçen bir adam bana neye inandığımı soracak olursa, ona agnostisizmi uzun uzun açıklamak yerine kısaca “Ateistim” demem daha uygun olacaktır.
Çünkü hem yaşantı bakımından bir ateist gibi yaşıyorum, yani herhangi bir ilaha ibadet etmiyorum, hem de ateist kavramı en cahil insanlar tarafından bile kolayca anlaşılabilecekken agnostik kavramı belli ölçüde entellektüel birikim istiyor peki inanç bakımından ateist miyim? Tekrarlayalım: hayır.