Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ersin Kartal Çal

"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur." Karamazov Kardeşler
Reklam
“Pisagor’un terasında, her iki anlamda da fırtına öncesi sessizlik vardı.”
Dorlion YayınlarıKitabı okudu
“...Hayata karşı gösterdiği direnç, artık boyut değiştirmiş durumdaydı ve bu direnci, yaşadığı acıyla besliyordu.”
Dorlion YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“...Kendisini, iki ay önce olduğu gibi, yine Wagner’in yerine koydu. Bu kez karşısında bir toprak yığını değil, hırçın dalgalar vardı. O dalgalarda ise Nadia’yı ve Yağmur’u görüyordu.”
Dorlion YayınlarıKitabı okudu
“...Aslında genç adamın dalıp gittiği görüntünün, pahalı bir tabloyu andıran bu eşsiz manzara olmadığı çok belliydi. Usta bir ressamın büyük bir keyifle tuvaline aktarabileceği bu manzara ona, sanki en güzel yıllarını yaşamak üzere olduğu hayatının, hiç beklenmedik bir anda büyük bir felakete dönüşmesini hatırlatıyordu.”
Dorlion YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"...Eğer geçmeseydi Kuran-ı Kerim'in üstünden onlarca kuşak, ben inanırdım yazılanların hepsine. Ama inanmıyorum, o onlarca kuşağın dürüstlüğüne. O onlarca kuşağın dinine sadakatine inanmıyorum! Çünkü insanı tanıyorum. Çünkü kendimi tanıyorum. Canı öyle çektiği için duaları değiştirecek her dinden kuşaklar tanıyorum. İnsan, dokunduğu her şeyi kirletmiştir bugüne kadar. Dinin bundan kendini koruması o kadar uzak bir ihtimal ki! Kimse gelip anlatmasın bana insanlığın iyiliğini, din kitaplarını. Ben sadece mucizeleri kabul ederim. Onlara inanmak, insan zekasının kötü tarafından çıktığı belli olan yazılara inanmaktan daha kolay. Kızıldeniz'in yarıldığına, gerektiğinde kadının dövülebileceğinden daha çok inanıyorum. Çünkü mucize bana daha temiz geliyor. Ne birinin çıkarına ne de bir başkasının zararına binlerce yıl önce bir denizin yarılmış olması."
Dürüst olalım... Dinler ve Tanrılar! Hepsi ben ölünceye kadar.
"...İnsanın üç zamanlı bir canlı olmasından nefret ediyorum. Aynı anda geri, park ve ileriye takılmış otomatik vitesli bir arabanın motoru ne gürültü çıkarabilirse, bin katını her saniye aklımda duyuyorum..."
"Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. Üzülürsün. Pişman olursun. Sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın."
"...'Haddini bilmeyip de ay tanrıçasına aşık olan çobana verilen cezayı biliyor musunuz?' 'Hayır, duymadım.' 'Tanrıların çobana verdiği ceza, kaderini bilmekti. Gelecekte neler yaşanacağını, yarın ne olacağını bilmek! Bundan daha korkunç bir ceza yoktur dünyada...'"
Reklam
"...Nietzsche'nin 'aktif unutma' tezi üzerinde çalışıyordum. Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı 'unutmayı' başarabilmekti..."
Sayfa 185Kitabı okudu
...Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, ama mesele sadece mutluluk değildi. Önemli olan yaşadığını, hayatın bir anlamı, bir değeri olduğunu hissetmekti. Elinde çiçekler tutan beyaz gelinlik giymiş bir kızın mutluluğu gibi bir şey değildi bu. Daha derin bir varoluş sorunuydu. Dünyaya gelmiş olmamın bir anlamı var mı, bu yaşlı gezegen ya da üstünde yaşayan insanlara küçücük bir katkım oluyor mu gibi tuhaf soruların cevabıydı..."
Serenad ve Serenad
"...Schubert, bu eseri 1826'da yazmıştı. Bir yaz günü, pazar sabahı Schubert dostlarıyla dolaşırken yakın arkadaşı Tieze'nin Zum Bierstack bahçesinde, bir masada oturduğunu görüp yanına gitmişti. Tieze'nin önünde, açık bir kitap vardı. Schubert kitabı alıp sayfalarını karıştırdı. Bir sayfada durdu, o sayfadaki şiiri gösterdi ve 'Aklıma çok tatlı bir melodi geldi, keşke yanımda bir nota kağıdı olsaydı' dedi. Arkadaşı Doppler, bir tren biletinin arkasına birkaç nota çizgisi çiziktirdi. Schubert, o bahçede çalınan kemanların, oradan oraya koşan garsonların ve eğlenen insanların kalabalığının arasında, bu ölümsüz melodiyi yazdı. Eserin orijinali şan için bestelenmişti. Maximilian için büyük bir şanssızlıktı bu. Besteleyeceği eser ister istemez, Schubert'inkiyle karşılaştırılacak ve sonuç kendisi için hiç de iyi olamayacaktı ama o yine de bestenin adının Serenad olmasında ısrar ediyordu. Bunun sebebini de tam bilmiyordu. Niçin sonat vs. değil de Serenad? Müzik eserlerindeki tek form bu değildi ki. Bunları kendine sorduğunda bulabildiği tek cevap 'İçimden öyle geliyor!' oluyordu."
Sayfa 278Kitabı okudu
"...Kayalara çarpan deli dalgalar, beyaz köpükler yaratıyordu. Onun dışında her şey griydi. Gri denize ve gri gökyüzüne karşı, arkası bize dönük olan profesörün siyah paltosunun etekleri, şiddetli rüzgardan dolayı savruluyordu. Profesör, orada öyle durmuş, keman çalıyordu..."
Sayfa 110Kitabı okudu