Harika bir Ayşe Kulin romanı daha okudum.
"Osmanlı'nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken, Kulin ailesi Bosna'dan İstanbul'a göç ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu."
.
.
Bosna'dan göç eden Kulin ailesinin İstanbul serüvenine cumhuriyetin kuruluş yıllarından tanık oluyoruz. Savaştan yeni çıkmış olan Osmanlı cumhuriyete geçiş yaparken yaşanan sancılı bir dönem ve canım ülkemin aslanlar gibi ayağa kalkışının, küllerinden yeniden doğuşunun da romanı desek yanlış olmaz belki de.
Ve tabii bunca gürültünün, kıyametin arasında Bosnalı Sabahat ile Ermeni olan Aram'ın aşkı.. Ne kadar imkansız gibi görünse de, aileleri karşılarına dikilse de, aşk bu kıyamete direnecek.
.
.
Kitabın sonlarına doğru Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı günü şöyle anlatıyor:
"Top arabalarının ardında, Türk devlet adamlarının ve generallerinin yanı sıra, tören kıyafetlerini giymiş yabancı birliklerin askerleri ve yabancı devletlerin temsilcileri vardı. Yabancı askerler on dokuz yıl önce düşman oldukları Türk askerleriyle aynı sırada, silahlarının namlularını ve bayraklarını yere eğmiş saygıyla yürüyorlardı." Hilmi Bey, "Kızım," dedi Sitare'ye, "bugün gördüğün, Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan bayrakları, ben Ankara'ya ilk geldiğimde istasyon binasında asılıydılar. Ağlama, bak, o bayrakların yerine bizim bayrağımızı asan adamı, bugün düşmanları bile nasıl saygıyla, sevgiyle teşyi ediyorlar. Ağlama, iftihar et!"
.
.
Çok keyifli bir okuma oldu, henüz okumayan veya erteleyen varsa tavsiye ederim.