Edward H. Carr İngiliz bir tarihçidir ve en bilinen, sosyal bilimciler için de başucu kitaplarından biri olan
Tarih Nedir? kitabı,benim de çok sevdiğim adeta ezber bozan kitaplardan biridir. Biyografi okumayı çok sevdiğim ve Carr’ı beğenen bir okur olduğum için, onun Dostoyevski biyografisini hiç ‘acaba’ demeden güvenle okudum. Çünkü Edward Carr gibi bir tarihçi kanıtlanmamış hiç bir belge ile yola çıkmaz. Daha önce okuduğum Dostoyevski okumalarımın hiçbiri bu kadar bilimsel ve kapsamlı değildi. Yazar büyük Rus edebiyatçısının 60 yıllık hayatını Sibirya sürgünü öncesi, evlilikleri ve sürgünden sonra kaleme aldığı romanları üzerinden bölümlere ayırmış. Dostoyevski’nin yaşadıkları, kişiliği, ruh durumu yazdığı eserlerindeki prototipleri oluşturuyor. Öldürülen sarhoş ve otoriter babası
Karamazov Kardeşler in temel çatısını kuruyor. Hayatının en dönüm noktası denilebilecek hadise onun idam mangası önüne çıkarıldığı andır. Çarın affı ile kurtulan yazar, bu olayın travması yüzünden ömür boyu sara nöbetlerinden kurtulamamıştır. Sürgün ve Sibirya’daki hapis hayatında karşılaştığı kişilerden hareketle
Ölüler Evinden Anılar I yazmıştır. İki evlilik yapmış fakat evliliklerinde metresleri de olmuştur. Unutamadığı ve uğruna eşini aldattığı sevgilisi Suslova olmuştur. Suslova Dostoyevski’nin kişiliğinde derin yaralar açmış ve bu ilişki “Dostoyevski'ye, nefretin sevgiyle ne denli yakın bir şekilde birarada, birbiriyle karışmış bir durumda bulunabileceğini ilk kez göstermiştir. Suslova ona, acı çektirme arzusuyla acı çekme arzusunu, sadizmle mazoşizmi, cinsel dürtünün almaşık belirimleri olarak göstermiştir. Dostoyevski ondan, kendini aşağılama ve kendini alçaltmanın, zorbalık ve gaddarlığın karşıt yüzleri olduğunu ve hastalıklı gururun sonucunda olduğu kadar, birincide de ken dini ortaya koyacağını öğrenmiştir.” Bu karmaşık duygular ve çelişkili ruh hali romanlarındaki kahramanların karakterlerini de oluşturmuştur.
Kumara olan tutkusu ile
Kumarbaz I yazmış, kumar borçları yüzünden de ikinci eşinin tüm mücevherleri başta olmak üzere kendi paltosunu da tefecilere rehin bırakmıştır. Borçlu olmanın getirdiği depresyon ve gazetede okuduğu Moskova’da bir öğrencinin tefeciyi öldürmesi haberinden sonra Raskolnikov karakterini yaratmış ve
Suç ve Ceza yı yazmıştır.
Dostoyevski’nin roman tekniğine yaptığı en önemli katkı, insan karakterini öğelerine ayrıştırmaktır. Bu yüzden başlıkta da yazdığım gibi her Dostoyevski severin bir Dostoyevski ‘si vardır. Onun farkı hemen hemen her kişilik romanlarında kendi ruh haline yakın bir karakterle karşılaşır.
“Romanlarının bir lugatı yapılsa, onun en sevdiği sıfatların "tuhaf', "fantastik" ve "sorunsal" olduğu görülecektir. Romanlarına hakim olan karanlık kader havası, felsefesinin ana düşüncesi olan insanın özgürlüğü ve sorumluluğu öğretisiyle çatış maktadır. "Böyle olmak zorundaydı" sözü kişilerinin ağzından sık sık duyulan bir sözdür. “(syf.306)
Dostoyevski’nin romanlarında karakterlerin fiziki özelliklerine yer verilmez. “Yaşlı Karamazov'un şehvetinin simgesi olan gırtlak çıkıntısı dışında, Dostoyevski'nin kişilerinin hiçbirinin fiziki bir özelliği okuyucunun kafasında yer etmez. Edebiyatta, onunkiler kadar göz önüne getirilmesi, canlı yaratıklar olarak düşünülmesi güç olan karakterler yoktur. Bu karakterlerin yaratıcısının ilgilendiği şey, vücutları değildir, ruhları ve insanla arkadaki bilinmeyen karanlık gerçek arasındaki ilişkidir.”(syf.307)
Son olarak ülkemizde eleştirilen Dostoyevski’nin Türkler ve savaş hakkındaki görüşlerine de kitapta yer verilmiştir. “Eğer toplum sıhhatsiz ve bozuksa, uzun süren sulh kadar iyi bir şey bile, topluma faydalı olacağına zararlı olur. Hatırladığımız kadarıyla, Avrupa tarihinde savaşmadan geçen hiçbir kuşak olmamıştır. Ve bunun bir nedeni vardır: Savaş, açıkça, bir amaç için gereklidir, sıhhat vericidir ve insanlığı rahata kavuşturur.
Savaş kendimiz için gereklidir; biz yalnızca Türkler tarafından ezilen Slav kardeşlerimiz için değil, kendi kurtuluşumuz için de harekete geçiriyoruz. Savaş teneffüs ettiğimiz ve böyle acizce bir çürümüşlük, manevi bir bunalma içinde oturduğumuz, boğulduğumuz havayı temizleyecektir.(syf.262)
“Bir yazarın defteri” adlı eserinde açıkça savaş yanlısı ve aşırı milliyetçi bir söylem benimser ve sonraki kuşaklarla birlikte hepimizi şaşırtır .
Bu aşırı evhamlı, karamsar, sorumsuz, çalışmayı sevmeyen , milliyetçi büyük Rus yazarını yakından tanımak istiyorsanız bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Dostoyevski ile ilgili bu kadar kapsamlı ve özgün bir çalışmaya rastlamadım.