Çok önemli birkaç bilgi de ben bırakayım. Dostoyevski kumar oynayıp evli kadınları ayartıyormuş, Canetti bütün peygamberleri hicvedermiş, Hemingway'in Rus ajanı olduğu tespit edilmiş, falan falan...
Yazarken sıkıldım:) Ama ciddi ciddi böyle düşünen kişiler var, kitaplar her zaman yazarın özel yaşantısından bağımsız tutulmalı diyoruz ama İdeolojik kavga çoğu kez ağır basıyor. Bu konularda ihtiyatlı olmak şöyle bir dursun, karalama, aşağılama, yalan, ifrit fikirlerini ortaya dökmek için fırsat yoklayanlar var, bin kelime söylesen bir kelime doğru kabul edilmez, böyle bir psikoloji.
Kitaptan çok bu konuya eğilmek çok da iyi oldu bence. Necip Fazıl'ın 'af' niteliğinde M.Kemal'e yazdığı bir şiir olduğunu öğrendim. Bu ve benzeri bilgiler Necip Fazıl'a olan görüşümü değiştirmedi. Geçmişten bu yana büyük yazar ve iktidar arasındaki ayrılıklar her zaman görülmüştür. İktidarı yerdikten sonra kendini demir parmaklıklarda bulan, şiirleriyle ve fikirleriyle belki de yükseliş döneminin zirvesinde bulunan bir yazarın özgürlüğüne kavuşup daha fazla kitleye ulaşabilmesi için methiye kaleme almasını "yaranma" olarak kabul etmiyorum ben. Yazdıklarının gerçeklik payının bulunmadığını ve geçici olduğunu kabul ederim sadece.
Olaya bu yaranma penceresinden bakacak olursak misalleri çoğaltabiliriz. Sabahattin Ali'nin M.Kemal ve İnönü hakkındaki tenkitlerini söyleyebiliriz mesela. İktidarı karalamak için her şeyi yapan S.Ali'nin hapiste M.Kemal'i öven şiirler kaleme alması da hatırlanmalı. Hatta en yakın dostu Aziz Nesin'le birlikte. O da sonradan Atatürkçü olmuştu ya gerçi.
Kitabın kendisi kadar bu meseleye değinmeniz çok iyi oldu gerçekten, elinize sağlık Nesrin Hanım.