Öncelikle çok teşekkür ederim Selman hocam, değerli yorumlarınız için. Sizi de zihinsel sancılar içersinde bırakabildi isem inceleme az çok görevini yerine getirmiş demektir :)
İntihar konusunda kesinlikle hemfikiriz, intiharı tam olarak tarif etmek olanaksız. İntihar hakkında yazılan şeylerin gerçekliğini intihar etmeden öğrenmek de öyle. Eğer intihar ile öleceksek şayet o anda bunların hepsini düşünebilmek için yeterli zamanımız olacak mı bu da en büyük muamma :) Bundan bahsedince aklıma eski çağlarda yaşamış bir bilim insanı geliyor. Ölüm cezasına mahkum edilmiş bir bilim insanı çırağına, ölürken de bir deney yapmak istediğini, kafanın vücuttan ayrılmasından sonra hayatta kalıp (bir süre için de olsa) kalınamayacağını öğrenmek istediğini söyler. Eğer halen daha o anda yaşıyorsam sana göz kırpacağım der çırağına. İdam günü gelip çatar, idam gerçekleşir ve çırak hemen ustasının kesik başının düştüğü yere koşar, bilim insanının yüzüne bakar, ve o kesik baştan göz kırpılmıştır kendisine. Bu gibi, son anlarını gerçekleri öğrenmeye adayan biri olabilir ancak intiharı tam olarak anlayabilecek kişi, şeklinde düşünürken aklıma gelen kıssa bu oluyor hep.
İntihar süreci, başka biri tarafından tekrardan baştan işleniyor, böylece biz de daha ayrıntılı görmüş oluyoruz bu süreci. Anlatıcımız geçmişe dönüp bakabilme, böylelikle daha kapsamlı tahlil yapabilme imkanına sahip oluyor çünkü, bu da biz okurlar için o süreci öğrenme konusunda büyük bir artı.
Varolma konusunda Selman hocam, ben her insanın kendi içinde özel olduğunu düşünüyorum. En önemsiz gibi görünen insanlar bile öldükten sonra akılda kalabilirler tanıdıkları sevdikleri tarafından. Ama her insan özel olsa da bu özellik daha sınırlı olur, düşünce insanlarına nazaran. Bir düşünce insanı olup zihinsel olarak varlığı daha uzun ömürlü kılmak bana çok daha iyi geliyor açıkcası. Bir tanınma çabası olarak demek istemiyorum, hayatını düşünsel manada ciddi bir anlama bindirebilmenin güzel bir sonucu olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Hocam bir fikre hastalıklı olarak bağlanma aslında bu kitapta daha geniş bir anlama sahip. Aslında ilk bakışta bir fikre hastalıklı bir biçimde saplanıp kalmak, diğer tüm düşünceleri sorgulamadan reddetmek oluyor ama Roithamer bu işi pek öyle yapmıyor. Kendisine karşı gelenlere de argümanlar sunuyor kendisinin saplantısını elinden geldiğince anlatmaya çalışıyor. Ama tabii sonlara doğru bu durum iyice takıntılı bir hale gelmiş, bu da gözlemlenebiliyor eserde. İncelemede de bahsetmiş olduğum gibi cümleler kurulmaya başlanmış çünkü son sayfalarda. "Koni her şeydir" gibi tanımlamalara rastlanıyor son sayfalarda. Ama bu takıntıda da birçok anlam barınıyor elbette, Bernhard çok güzel bir şekilde aktarmış her zamanki gibi.
İnşaat ve mimari konusunda ben de oldukça umutsuz hissediyorum hocam. Sokaklardan geçerken içime bir huzursuzluk siniyor, bir sıkıntı. Onlara boşuna beton yığını demiyoruz sanırım; neredeyse hiçbir estetik kaygıya yer verilmediğini açıkca görüyoruz çünkü. Mimari tasarım gibi şeyler ekonomik nedenlerle kısıtlanıyor. Sanat kısıtlanamaz hocam bana göre, böyle olunca da ortaya açıkcası zavallı şeyler çıkıyor. Bir beton yığını mesela ama az buçuk bir estetiklik verilmeye çalışılmış ama o da bir şeye benzememiş. Bu gibi örnekler çokca var çevremizde. Eski yapıların güzelliği artık yok maalesef. Eski yapılarda, inşa eden kişi sanatsal öğeleri birçok yere eklemeye uğraşırken bu şimdi yok denecek kadar az. Maalesef.
Evet hocam tükenmek bizim doğamızda var, tükenmeden duramaz bir insan asla, en iyi (belki de en kötü?) ihtimalle daha uzun süre tükenmeden durabilir, ama eninde sonunda o da tükenecektir, çıkış yollarına kendi elleriyle taşlar koyacaktır.
Çok teşekkür ederim Selman hocam tekrardan bu pek kıymetli yorumunuz için. Bu şekilde, bir eser üzerine kritik yapmak en güzel olan kitap yorumlama yöntemi gerçekten, bu imkanı sağladınız bana. Bunun için de ayrıca minnettarım.