Hamra Özkan

Balbec'te yeni bir yatak, sabahları bu yatağın başucuna getirilen, Paris'tekinden farklı kahvaltı, Gilbert'e olan aşkımı besleyen düşünceleri ayakta tutamayacaktı; bazı durumlarda yerleşiklik günleri hareketsizleştirdiğinden, zaman kazanmanın en iyi yolu yer değiştirmektir. Balbec'e seyahatim, iyileştiğini ancak o zaman anlayabilen bir hastanın sokağa ilk çıkışı gibiydi.
Sayfa 198Kitabı okudu
Reklam
Belirli bir insana olan aşkımızın, belki de pek gerçek bir şey olmadığını düşünüyordum hüzünle; çünkü tatlı veya acı tahayyüllerin çağrışımları, bir süre boyunca bu aşkı bir kadına bağlasa ve hatta bu aşkın, zorunlu bir biçimde o kadından esinlendiğini düşündürse bile, kendi isteğimizle veya farkında olmadan bu çağrışımlardan uzaklaştığımızda, bu aşk, sanki aksine doğallıkla, sadece bizim içimizden kaynaklanırcasına yeniden doğar ve bir başka kadına ait olur.
Gün içinde sahip olduğumuz zamanın miktarı esnektir; bizim hissettiğimiz tutkular bu zamanı genişletir, hissettirdiğimiz tutkular daraltır, alışkanlıksa doldurur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki, bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.
"Ne oluyor? Size delice aşığım; gelin yüz yüze, açıkça konuşalım; sizi görmeden yaşamam mümkün değil." Yılın son günlerinden itibaren, böyle bir mektup muhtemel gelmeye başladı bana. Belki değildi, ama öyle olsun diye duyduğumuz arzu, ihtiyaç, buna inanmamız için yeterlidir. Asker vurulmadan önce, hırsız yakalanmadan önce, genelde insan da ölmeden önce, sürekli uzatılabilecek bir mühletin kendisine bağışlanacağına inanır. İnsanları -ve bazen halkları- tehlikeden değil, tehlike korkusundan, aslında tehlike inancından koruyan bir nazarlıktır bu; bazı durumlarda yiğitliğe gerek olmadığı halde tehlikeye meydan okumalarına yol açar. Bir barışmaya, bir mektuba bel bağlayan aşığı ayakta tutan da, bu türden ve bu kadar temelsiz bir güvendir. Bu mektubu beklememem için, onu istemekten vazgeçmem yeterliydi.
Sayfa 165Kitabı okudu
Reklam
"Şunu iyi bil ki, müminin sadakati her an sınanmaktadır; belalara ve musibetlere uğratılarak denenmektedir. Mümin başına gelen musibetlere sabredebilmek adına nefsini her an Allah için kontrol altında tutmalıdır. Sen Allah yolunda sabit kal ki, mahlukatın sevgisini kazanasın. Talebinde sadık olursan basiretler ilmini elde edersin, marifet kaynakları sana çağlar ve Allah'ın muvaffakiyetiyle gönlüne doğan bilgileri kendi kendine ayırdedebilecek bir bilgi seviyesine ulaşırsın."
"Kişinin ilmi arttıkça Allah korkusu,ameli arttıkça da tevazuu artar."
"Kalbi fesada sürükleyen asıl neden ise, kişinin nefsini hesaba çekmeyi bırakması ve uzun emel sevdasına düşüp aldanmasıdır. Sen kalbini ıslah etmek istiyorsan herhangi bir şeyi istediğinde ve aklına anlık düşünceler geldiğinde birazcık bekle ve isteğini ve düşüncelerini tanımaya çalış; Allah için olanlara sımsıkı sarıl ama Allah için değilse onları terk et."
Ben kesin olarak şunu öğrendim, tarikat veya tasavvuf erbabı hâl ehlidirler, kal ehli değil. Onlar bizzat olayı yaşayanlar olup, işin gevezeliğinde olanlar değillerdir.
Sufyân Sevrî; " Allah'ım benden razı ol", diye dua edince orada bulunan Rabia, "Kendisinden razı olmadığın zattan senden razı olmasını istemekten utanmıyor musun?", dedi.
Reklam
Hak Teâlâ'nın zellelerden dolayı peygamberlerine ihtarda bulunması, günah işledikleri zaman af dilemenin nasıl olacağını bellesinler diye başkalarını (ümmeti) eğitmek içindir.
Sayfa 117Kitabı okudu
Cüneyd, Nûrî ve diğer büyük sûfîler, peygamberler üzerinde cereyan eden (zelle ve küçük hata nevinden günahlar) sadece onların zâhirî(ve bedenleri) üzerinde cereyan etmiştir; sırları ve ruhları ise tamamiyle Hakk'ın müşahedesiyle meşgul bulunuyordu, demişler ve bu görüşün delili olarak: "Ağaçtan yememesi gerektiği hususunu Adem unuttu. Biz O'nu bu işe azm ve kast etmiş olarak bulmamıştık." (Tâhâ,20/115) ayetini ileri sürerek şöyle demişlerdir: önceden azm ve niyet edilmeyen ameller hükümsüzdür. Azm ve iradeye dayanmayan işler amel değildir. Allah Teâlâ: "Adem unuttu, biz onu bu işe azm eder bulmadık." sözü ile (ağaçtan yeme işinin) Adem'in fiili olduğunu kabul etmemiştir.
Sayfa 116Kitabı okudu
"... açık vermek istemediği insanların yanında hep erdemli görünen ahlaksız kişi, boyutlarındaki sürekli artışı kendisinin fark edemediği ahlaksızlıklarının giderek kendisini normal yaşayışların ne kadar dışına çıkardığını kestirecek ölçüden yoksundur."
Sayfa 345Kitabı okudu
"Nasıl ki zeki bir insan, bir başka zeki insana aptal görünmekten korkmazsa, seçkin bir adam da seçkinliğinin büyük bir soylu tarafından değil, kaba saba bir köylü tarafından anlaşılmamasından korkar. Dünya kurulduğundan beri insanların göze aldığı zihinsel çabaların ve bol keseden savurdukları kibirli yalanların dörtte üçü, kendilerinden daha aşağı seviyede bulunan kişiler uğruna harcanmıştır ve aslında kendilerini küçültmekten başka bir işe yaramamıştır."
Sayfa 180Kitabı okudu
Geri111
179 öğeden 166 ile 179 arasındakiler gösteriliyor.