Öylece durup bekledim. İlkbahar geldi, sonbahar geldi, ardından kış geldi. Sigorta poliçemi otomatik olarak yeniledim. Ot yedim, kışın yaprak döken ağaçların köklerini yedim. Günlerce, aralıksız oturup aynı filmi seyrettim. Arada sırada dişlerimi fırçaladım. Bana otomatik bir silahla ateş edilseydi mermiler tuhaf bir takırtı çıkararak duvarlara sekerdi. Bir keresinde karanlık bir sokakta bir soyguncu beni yere devirdi ve bıçağın sapına kadar bedenime saplandığını hissettim. İğne banyosu gibiydi. Bunu söylemek tuhaf ama bıçak üzerimde delik açmadı. Benim için o kadar yeni bir deneyimdi ki eve gidip muhtelif yerlerime bıçaklar sapladım. Duşa devam. Oturdum, bütün bıçakları çekip çıkardım. Ne kan izi, ne bir delik ne de acı; şaşılacak şeydi. Kendi kolumu ısırmak üzereyken telefon çaldı. Şehirlerarası, Telefonları kimin bağladığını bilmiyordum çünkü kimse telefona çıkmıyordu. Her halükârda iskelet dansı...
benim sesimi taşlarca dinliyorsun
taşsın hemen dinlediklerini unutuyorsun
ilkbahar sağanağısın ve pencerenin uykusunu
dürtü darbeleriyle kaçırıyorsun
okşayışın yeşil dalı olan elimi
ölü yapraklarla seviştiriyorsun
şaraptan daha sapkınsın ve gözü
yalazlara oturtuyor döndürüyorsun
ey kanımın bataklığının altın balığı
hoş olsun sarhoşluğun beni içiyorsun
sen gün batımının mor derelerisin ve gündüzü
göğsüne bastırıyor söndürüyorsun
“Kim bilir hangimiz hayatta olacağız sona erince güzel mevsim Şen olun, neşeyle dolun, sürüp gitmez, çabuk geçer ilkbahar mevsimi Kulak verin bülbülün ötüşüne yaklaşmakta bahar mevsimi Her koruluğa bir sevinç beşiği kurdu ilkbahar Badem ağacının gümüş çiçeklerle donandığı Şen olun, neşeyle dolun, çünkü sürüp gitmez, çabuk geçer ilkbahar mevsimi” Eski bir Doğu şiirinden
Bir şeyi itiraf etmek gerekir ki sevip de kavuşamayanın kahrı ne kadar çekilmezse, kavuşanların da keyfi bir o kadar çekilmezdir. Bu ikisinden de bir süre uzak durmakta fayda var. Hadi kavuşamayan tek başına gelir, dert yanar, ağlar sızlar, kafa ütüler. Ama kavuşan dediğin tek de değil ki arkadaş, iki kişi birden üşüşürler başına. Misal yeni sevgili olmuş tüm çiftleri alıp Bilecik'e doldursan, bir süre sonra Bilecik'in bitki örtüsü değişir. Mevsimler ilkbahar ve yaz olmak üzere ikiye düşer. Yalnızca tüketime dayalı, romantik filmlerin gişe rekorları kırdığı, Mustafa Ceceli'nin vali olarak atandığı bir yer haline gelir Bilecik. Zaten bir süre sonra adı da Mıncıristan olarak değiştirilir muhtemelen.
İlkbahar, yaz, üretken sonbahar, öfkeli kış
Birbirlerinin kıyafetlerini kuşanıyorlar;
Dünya şaşkına dönmüş, bilemiyor hangisi hangisidir.
İşte bütün bunlar giderek artacak biz tartışıp kavga ettikçe;
Bu yanlışlıkların anası babası biziz.
Gökyüzüne kahramanlık nişanı gibi iliştirilmiş ilkbahar güneşine rağmen, dışarı çıktığımda hava serindi. Üniformamın içine sızıp karnımı gıdıklayan haylaz rüzgar,avludaki çiçeklerden topladığı kokuları üstüme serpti.Bu hoşuma gitti.Bunun hoşuma gitmesi daha da hoşuma gitti.