Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ilk cümle
Kainat, yaşı, çağı, gerçekten o anılan zamanları geçirip geçirmediği, kendine tarihçileri, filozof ve peygamberleri tanık tutup tutmadığı ve bu kişilerin doğruyu söyleyip söylemediği, gerçekten o olup, orada oldukları belli olmayan, sonradan geleceklere anlatmaya meraklı, sayfalarca söyleyen, kör olsa da söyleyen, onun dediğini öbürü yazan, yazı yoksa hıfzeden, hıfz edecek akıl yoksa tavırla irşat eden, irşaddan anlayan yoksa kafa kesen, ya çok sıkılınca ya gerçekten daralınca barış eden, kendisi barış içinde iken barışı öven, gene sıkılınca önüne kattığını bir temiz döven ... dağın taşın dünyaya yapışık olmaktan utandığı, ardıç kuşunun ve ladinlerin, ökse otları ve ebegümecilerin öbür dünyada da var olacaklarına dair kitapta adlarının anılmaması ile rahat bir nefes aldıkları, zeytin ve incirin de buna sebep en tıknefes halleriyle buruşup durdukları bu perişan yer, adı yerküre, hem yerde hem küre, duy da inan, nasılsa işin yok işte.
Sayfa 7 - İlletişirn YayınlanKitabı okuyor
… Yine konu latifelerin doğru yerde kullanımına geliyor. Biz bu kâinat içinde beden makinesinin kullanma kılavuzunu bir şekilde öğrenmeliyiz. Selamet-i kalp, selamet-i ruh, selamet-i akıl için.
Sayfa 43 - Foliant YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Cenâb-ı Hak, kullarının; düşünen, araştıran ve ince anlayış sahibi zarif insanlar olmasını istemektedir. Bu sebeple bir müslüman, her vesîleyle ve bir ibadet heyecanı içinde tefekküre yönelmelidir. Bu hâlin güzel bir misâlini sergileyen, Ahmet bin Ebi'l-Havârî'nin zevcesi Râbia Hanım şöyle demiştir: "-Her ezan işittiğimde, kıyâmet nidâcısını hatırlarım. -Her kar yağdıgını gördüğümde amel defterlerinin havada uçuştuğunu görür gibi olurum. -Her ne vakit bir çekirge sürüsü görsem, haşri hatırlarım."
Sülemi, Tabakâtü's-Sûfiyye, Beyrut 1419, s. 406Kitabı okuyor
Her neye bakarsan kendi yüzündür, kimde ne görürsen kendi özündür.
"insan bir kainattır , koca kainat da bir insandır. Teker teker bakarsan çok görürsün. Bütün bakarsan tek görürsün."
— Şerifin gözünde bütün kainat bir inektir, dedi. İnek gibi nefes alır, inek gibi sever ve inek gibi doğurur
Reklam
El gizlidir can.
El gizlidir can O elin kullandığı kudret kalemi de.. Bize sadece yazılanı oynamak düşer. Gâye, kâinat kitabını yazan sanatkârı bulmaktan ibarettir. Bulmak için aramak, aramasını bilmek gerek. "Bilme"ye doğru giden yolların gerçek sahibinden istemek gerek.
Sen bir kıymık parçasıyla incinen insanoğlu, Bulamadın öyle değil mi doğru yolu? Sen karanlık, hiç gördün mü aydınlık olan sonu, Söyleme şimdi bana yalanlarla dolu masalların kanunu, Kim derdi bir adam bir kadının en değerli koru, Yoksa insanların okullarındaki o kadının mı tabutu, Nasıl saklanırdı bakışlarında ruhu, İçinde kurmuşsun büyük bir kainat senden de ulu, Bir hikaye öyle bir fıtrat bir nefes bir kıymıkla son bulacak, Karanlık seni en sevdiğin yerde yakacak, Sakladığın her zerren avuçlarımın arasında un ufak olacak, Ve gözlerinden büyük bir göğün altında, sevdiğin kadın urganın ucunda sallanacak.
İşte şu yirmi aded mütemazic hakikatler iç içe işlenmiş çizgili nurlarla çok vecihler, çok cihetler ve çok mertebelerle bir hads-i sâdıka nâzırdır.. o da İslâmın tavrına bakar.. o da nübüvvet tavrına açılmaktadır.. bu da imanın hakikatıyla manzumelenmiş bir pencereyi açarlar ki, هُوَ اللّٰهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الْوَاحِدُ الْاَحَدُ gösterir. Demek kâinat, bu yirmi çeşit nağmeli lisan ile nida ederek اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ diyerek şehadet etnektedir. Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
Söz arama benliğin içinde. Kainat var gülüşlerinin sesinde. Kul değil mi ki, Severse bir dünya var eder içinde.
Reklam
“O zaman onunla bir aşk hayatı tasavvur ediyordu. Bir roman tertip eder gibi en latif maceralar, en hoş vakalarla onunla leb-ber-leb bu hayatın aşk usaresini massederken, birdenbire garip bir hadise-i hissiye oldu; bütün bu zevklerin, bu saadetlerin, şu karşıda, karşısında ihtimal yarın, mümkün ve kabil olduğunu düşündü ve birdenbire, bu Zühre, bu kamer, bütün bu yıldızlar, bütün bu ağaçlar, bu tabiat, bu kainat, bütün hilkat, bütün insaniyet, yalnız onun hüsnünün haşmeti, yalnız onun ruhunun saltanatı için vücuda getirilmiş zannetti.
Sayfa 67 - Can
...kainat kapanmış ve ben dışarıda kalmışım gibi hissediyordum.
Eğer kâinattan risalet-i Muhammediye'nin (A.S.M.) nuru çıksa, gitse, kâinat vefat edecek. Eğer Kur'an gitse, kâinat divane olacak ve Küre-i Arz kafasını, aklını kaybedecek. Belki şuursuz kalmış olan başını, bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.
Sayfa 109
DAİMA
Harabeler gibi metruk yerlerden, metruk kimselerden sakınmalısın. Daima iyiliklere ve de güzele doğru, müspet hâllere yakın olmalısın. Temayül etmelisin hoş bir muhabbete, sevmeye, sevilmeye, şiire yahut gönülden kopan birkaç cümleye. Tek bir organizma gibidir kâinat, hâller hâllere sirayet eder durmadan, kaidedir. Kim hangi hâl üzere ise ondan payını muhakkak alır.
"Evvelotel'e geldik. Annem babana bu otelin sahibi kim? diye sordu. Baban benim dedi. Annem babandan babamı aşağıya çağırmasını istedi. Baban hanım git işine dedi. Annem ben onun karısıyım deyince baban bembeyaz oldu. O sırada babamla o kadın merdivenlerden iniyorlardı, el ele tutuşmuşlardı. Babam durdu, baban durdu, o kadın durdu, annem, ben, dünya, kâinat her şey durdu bir an. Annem elimi öyle bir sıktı ki, acıdan soluğum kesildi. Anneme baktım, babama bakıyordu. Babam onu seviyorum dedi, başıyla kadını işaret ederek. O kadar. Annem bayılırken çığlık attım, çünkü elimi sıkı sıkı tutan eli bir anda boşalmış, yumuşak, soğuk bir ölü eli olmuştu. Baban koştu, annemi kaldırdı. Ben annemin başında hüngür hüngür ağlıyordum. Ağlarken koskoca çocuk olduğumu düşünüyordum."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.