23 Nisan doğum günüm.. Doğduğum gün olsa da başka bir anlamı da çocuk bayramı. Yaşayamasakta içimizde tuttuğumuz çocukluk..
Hayatın hızına üzülüyorum..
Bir sonraki yılın mutluluk getireceğini umut ederek yaşayıp, bir yılı daha mutsuz bitiriyorum..
Geleceğimi oluşturan bir sonraki yıl bir önceki yılımı aratıyor.. Ara ara gülümsemelerim olsa da geneli mutluluğu aramakla geçiyor. İyi geldiğini düşündüğüm insanlar, eşyalar, bitkiler.. Bir bir kayıp gidiyor elimden.. Tutamıyorum..
Belki de 36 yıldır içimde biriktirdiğim cümlelerin dışa vurumu bunlar.
İyi ki mi doğdum..
Kimbilir..
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun..
Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.
Gözlerim yollarda, bekler dururum
'Nerde kardeşlerim' diyordu bir ses.
İlk kıblesi benim ulu Nebimin
Unuttu mu bunu acaba herkes.
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Resulden yoksunum, tek ve tenhayım.
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım.
Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Götür Müslüman'a selam diyordu.
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu.
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Çocukluğumda bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalları dinlediğimde veya okuduğum zaman hep tatlı tatlı rüyalara dalıp hayaller kurardım.
Kahramanların yerine kendimi koyar, masalın içine girer maceradan maceraya koşardım.
Cet Kayıp İnci'de annesinin okuduğu masalları bitiremeden uykuya dalan kahramanımızın karanlıktan korktuğunu itiraf
Sabret, imtihandır. Sabret, dünya handır. Sabret, zamanı vardır. Kaybolup gidenlerin peşinden kederlenme.
Kitabımız üç bölümden oluşuyor Taş - K’ağıt - Makas olarak. Tasavvuf, maneviyat’ın ve tevekkülün bir kez daha önemini anlıyoruz. Bunlar aslında her birimizin içerisinde olan şeyler ona en derinlerde ulaşabilmek önemli. Felsefi cümlelerle
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
İlk tanıdığım şair değil di Yılmaz Erdoğan ama ilk Kayıp kentin yakışıklıydı aldığım şiir kitabı.Yaşaya bilme ihtimalinin yeri başka ,17 yaşımda tanıştığım ve bir solukta adeta içerek okuduğum bu kitabın kasedi çıktığında galiba ilk alanlardanım. Sabaha kadar başa sarıp sarıp dinlediğim. Uzun yıllar sonra tekrar okuyunca galiba o yıllara tekrar gidip geliyorsunuz.Herkesin okuması gereken aşkın masum,kemremsi tadını dimağınızda hissettirecek bir şiir kitabı, herkesin kedinde bir parça bulacağı.
Bir yüreğin çarpıntısı kanatlandı ruhumda, sevmenin güven veren tarafı ışık oldu bu garip yalnızlığıma. İçimde aradığım yolu buldum, kalbimde ıssız kalan orman, yeşillendi bir anda. Uzun bir trenin yolcusuydum bir zamanlar şimdi ise yerini bulmuş biriyim. Kayıp sandığım günler, acı sandığım hâyal kırıklıkları meğerse bir köprüymüş gerçeğe ulaşmamı
kitabı ilk bitirdiğimde ne okuduğumu anlamadan boşluğa bakakaldım. Kitabın yorumlarına ve editlerine bakarken yavaş yavaş bir şeyleri idrak ettim ve sanki göğsüme fil oturdu:') okuduğumuz 2.5 kitap gözümün önünden film şeridi gibi geçti resmen. Sanki hem çok şey okuduk ve çok şey öğrendik gibi geliyordu hem de sanki hiçbir şey okumadık ve
Dolunayda yaban avı kafilesi yola çıkarken, genellikle kaybolmuş ve mutsuz ruhlar üzerinde hak talep ettikleri, yıkıp geçtikleri yollar boyunca onları tatlı dille peşlerinden sürükledikleri uzun zamandır bilinen bir şeymiş. Çoğu kez, bu zavallı ruhlardan bir daha hiç haber alınmazmiş. Sarhoşlar meyhaneden eve dinerken yolda kaybolurmuş. O hafta
Thomas Wolfe’yi ilk kez okuyorum. Holden Kitap’ın #Kuytu etiketiyle, “kıyıda köşede kalmış” kitapları günyüzüne çıkarma gayesi güden bir seri. Açıkçası “Yalnızlığın Anatomisi”mi okumaya başlarken, arka kapak yazısını okumadan kitaba başladım ve öykü kitabı olduğunu o an fark ettim. Küçük çaplı bir şaşkınlıktan sonra -tamamen benim dağınıklığımdan