Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914

Fahir Armaoğlu

19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914 Sözleri ve Alıntıları

19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914 sözleri ve alıntılarını, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914 kitap alıntılarını, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nun, bütün tarihi boyunca, çeşitli sebeplerle, Balkan Hıristiyanlarına yapmadığını, yapmaktan kaçındığı şeyi, Balkan devletleri Müslüman-Türk kitlelerine fütursuzca yapmaktan kaçınmamışlardır.
Sayfa 673 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
İşte bu durum içindedir ki, 1783 Aralık ayında, İngiltere tarihinin en parlak başbakanlarından William Pitt başbakan oldu William Pitt başbakan olduğu zaman henüz 24 yaşında bulunuyordu. Bu harika çocuk'un başbakanlığı Türk tarihi bakımından da önemlidir Zira İngiltere'nin 1791 den 1878e kadar devam eden Osmanlı Imparatorluğunun toprak bütünlüğünü koruma politikası Başbakan William Pitt tarafından başlatılmıştır Katerinanin Avusturya ile birlikte Osmanlı İmparatorluğunu parçalama amacı ile açtıkları 1787 1792 savaşında, Pitt, Rusya'nın Akdeniz'e inmesinin yaratacağı tehlikeyi görmüş ve savaşı durdurması için 27 Mart 1791 de Rusya'ya bir ultimatom göndermiştir Fakat Pitt in bu teşebbüsü sert eleştirilerle karşılaşınca, ültimatom yerine ulaşmadan geri çekilmiştir. Lakin İngiltere bu tarihten sonra Rusya'ya karşı Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü ve varlığını korumayı 1878e kadar bir politika ilkesi olarak muhafaza edecektir
Sayfa 30
Bati kaynaklarında Kutsal Roma Imparatorluğu (Holy Roman Empire) adi verilen bu Alman devleti, 962 yılında 1. Ottonun Romada taç giymesiyle başlamış ve 1806'da Napolyon'un Ren Konfederasyonu'nu kurmasına kadar devam etmiştir. Tarihi gelişim içinde ve özellikle 1648 Vestafalya Antlaşmasından sonra bu imparatorluk 360 kadar küçük devlete bölünmüş bulunuyordu. Imparatorluğun yüzölçümü 660.000 km² olup, bu alan üzerinde yaşayan nufusun miktarı da 30 milyon kadar tahmin edilmekteydi.
Sayfa 23 - Timaş Yayınları
Latin Amerika
... bağımsızlık hareketleri, askerî cuntaların kurulması ile başlamış; ihtilâle ve bağımsızlık mücadelesinde İspanyollara karşı liderlik edenler de askerler olmuştur. İspanyol sömürgeciliğinin, Kuzey Amerika'daki İngiliz sömürgeciliğinden farklı olarak, otoriter ve hiyerarşik bir örgütlenme ve düzene dayanmış olması kıtaya, herhangi bir demokratik veya liberal müessesenin girmesini önlemişti. Bağımsızlık savaşları böyle bir zeminde yapıldı. Yine Kuzey Amerika'nın aksine, ihtilâlleri yapan asker veya liderlerin ise liberal gelenekleri genellikle zayıftı. Onun içindir ki bağımsızlıktan sonra bu ülkelerde işbaşına gelenlerin çoğu ve onlardan sonra da gelenler, kısa bir sürede diktatörlük yoluna saptılar. Bu ise birçok insanda, iktidarı kuvvet zoru ile ele geçirme hırs ve hevesini arttırdı. Hemen her Lâtin Amerika ülkesinde bir caudillolar (kuvvetli adamlar, liderler) mücadelesini başlattı. Caudillolar bazen orduda sivrilmiş bir asker, bazen de sivil hayatta şu veya bu şekilde etkinlik ve güç kazanmış kişilerdi. Bu durum, 19. yüzyılın sonlarına kadar bu ülkelerin iç düzeninin bir istikrar ve barışa kavuşmasını önlemiştir. Hatta bu sistem, 20. yüzyılda bile zaman zaman etkinliğini sürdürmüş ve "cunta" deyimi Batı terminolojisine bile girmiştir.
Sayfa 680 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Reklam
Fransız İhtilali
Her şey birkaç elde toplanmıştı. Her yerde soylular, her haktan yoksun olan çoğunluğa direniyordu. Vergiler bir tek sınıfın sırtına binmişti. Asiller ve ruhban, toprakların yaklaşık üçte ikisine sahipti. Gerisi de halka aitti. Ama vergiyi ödeyen halktı. Feodal asillerin bir sürü hakları varken, vergiler halkın sırtındaydı... Tüketim maddelerinden alınan vergiler, büyük kısım üzerine, yani halkın sırtına biniyordu. Halk, kendi varlığı pahasına, toplumun yüksek sınıflarını âdeta kanı ile savunuyordu. Çalışkan ve aydın burjuvazi, sanayii ile krallığı zengin ederken, hakkı olan hiçbir avantaja sahip değildi. Senyörler tarafından dağıtılan adalet, ağır, ekseriya taraflıydı ve suçlara karşı acımasız davranılıyordu. Basın kralın sansürü altındaydı. Nihayet, XV. Louis'nin metreslerinin ihanetine uğrayan ve XVI. Louis'nin bakanlarının zayıflığı dolayısıyla güçsüzleşen devlet, en son Hollanda ve Polonya'nın haysiyet kırıcı bir şekilde kaybı ile Avrupa'da itibarını kaybetmişti. Tabiatıyla, eşitsizliğe ve ayrıcalıklara dayanan Fransa'nın bu toplumsal yapısı, ihtilali kolaylaştıran bir faktör olacaktır. Özellikle halk, mutlak hükümdarın otoritesinin zayıfladığı anda, infial ve tepkisini derhal ortaya koyacaktır.
Sayfa 54 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Makedonya sorunu, 1912-1913 Balkan savaşlarında Makedonya'nın paylaşılmasına kadar devam etti. Yani Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardan çekildi. Fakat Makedonya yine huzura kavuşamadı. Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan arasında "Makedonya kavgası" bu satırların yazıldığı tarihte hâlâ devam etmekteydi. Çünkü beş yüz yıldan fazla süren Türk egemenliğinin bıraktığı boşluğu, Balkan devletlerinden hiçbiri doldurma yeteneğini gösterememiştir. Bu, Türkün Balkanlarda sağladığı yönetim ve istikrarın faziletini gösterdiği kadar, bu yönetim ve istikrarın yıkılmasının hazin sonucudur.
Sayfa 575 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Lâtin Amerika'nın bağımsızlık hareketlerinde özellikle dört olayın etkisini belirtmek gerekir. Bunlar, Amerikan ihtilâli bu ihtilâle yardım eden İspanya'dan intikam almak için İngiltere'nin, İspanyol sömürgelerini bağımsızlığa kışkırtması, Fransız İhtilâli ve nihayet Napolyon'un 1808'de İspanya'yı işgal etmesidir.
Sayfa 676 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde çeşitli gayrimüslim unsurlar ve azınlıklar vardı. Bunlar arasında "Millet-i Sâdıka" denen Ermeniler de bulunuyorlardı. Bunların büyük bir kısmı, Van, Bitlis, Diyarbakır ve Sivas vilâyetlerinde ve Torosların güneyinde Halep civarında bulunuyordu. Fakat bu vilâyetlerin hiçbirinde Ermeniler çoğunluk teşkil etmediği gibi, bu vilâyetlerde toplam nüfusun ancak -o da bazı vilâyetlerde- %39'unu teşkil ediyorlardı. Meselâ 1914'te yapılan resmi istatistiklere göre, Ermenilerin kalabalık oldukları vilâyetlerden Bitlis'te 300.999 nüfusun 117.492'si, İstanbul'da 560.434 nüfusun 82.880'i, Erzurum'un 673.297 kişilik nüfusunun 194.777'si, Sivas'ın 939.735 kişilik nüfusunun 147.099'u, Trabzon'un 921.128 kişilik nüfusunun 38.899'u Ermenilerden meydana geliyordu.
Sayfa 552 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Reklam
Napolyon, Sainte-Helénè'de sürgünde iken, yapmış olduğu savaşların ve harcadığı çabaların tek bir amaca yönelik olduğunu ve bunun da bir Avrupa Birliği olduğunu söylemiştir. Bu Birlik, Napolyon'a göre, aynı ilkelerin, aynı sistemin her yerde egemen olduğu, mahkemelerin yanlışlıklarını düzeltecek tek bir yargıtayın, tek bir para sisteminin, aynı ağırlık sisteminin, aynı ölçülerin, aynı kanunların bulunduğu bir Avrupa olacaktı. Bu birleşmiş Avrupa'da herkes aynı bir halka mensup olacak, herkes serbestçe seyahat edebilecek, herkes kendini aynı vatanda hissedecekti. Bu birleşmiş Avrupa'ya Napolyon "Avrupa Federasyonu" adını veriyor ve "Avrupa Federasyonu fırtınalar arasından geçilerek gerçekleşecektir. Cihanşümul bir yangını ateşlemek için bir tek kıvılcım yetecektir" diyordu.
Sayfa 116 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar' dan çekildi. Fakat Makedonya yine huzura kavuşamadı. Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan arasında "Makedonya Kavgası", bu satırların yazıldığı tarihte, hala Devam etmek­ teydi. Çünkü, beşyüz yıldan fazla süren Türk egemenliğinin bıraktığı boşluğu, Balkan devletlerinden hiç biri doldurma yeteneğini gösterememiştir. Bu, Türk'ün Balkanlar'da sağladığı yönetim ve istikrarın fa ziletini gösterdiği kadar, bu yönetim ve istikrarın yıkılmasının hazin sonucudur.
15. yüzyıldan beri Roma-Germen Imparatorları, hemen daima Avusturya hükümdar ailesi olan Habsburglardan seçiliyordu. Bu ise Avusturyaya, Almanya üzerinde bir kontrol ve etkinlik sağlamaktaydı.
Sayfa 24 - Timaş Yayınları
Ziya Paşa
"İdare-i Cumhuriye'de padişah, imparator, sadr-ı âzam, hariciye nâzırı filân yoktur. Memleketin padişahı, imparatoru, kralı, sadr-ı âzamı hep ahali-i memlekettir. İdare-i Cumhuriye'de bir nice milyon halk, birkaç, şahs-ı menfaatperestin hükmü keyfine esir olmayıp bây ü gedâ (zengin ve fakir) herkes hukuk-ı hürriyetini muhafazada âzâzedir (serbesttir)... İdare-i Cumhuriyet'te her şahıs hukuk-ı medeniyesince ne kadar hür ve âzâde ise kanun-ı mevzua itaatte de o kadar esir ve feranberdirler... Amma hükümet-i şahsiyeler tamamiyle bu idarenin hilâfına olup, onlarda padişah veya imparator namlarıyla umum idarenin dizginini eline almış birer adam bulunur... Güya memleket bunların ecdadından mevrus çiftlik ve ahali dahi çiftlikteki damızlık gibi, milyon milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar, ellerindekileri alırlar."
Sayfa 578 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyılın birinci yarısındaki en önemli fikir ve inkılâp hareketi, şüphe yok ki, Tanzimat Hareketi'dir. Fransız İhtilâli ile bütün Avrupa'ya yayılan liberal fikirlerin, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk esaslı etkisini, Büyük Reşid Paşa'nın Tanzimat hareketinde görmek mümkündür. Fakat tanzimatın aşağıdan, yani halktan gelen bir hareket olmaması ve yaygın bir fikir cereyanına dayanmaması, Tanzimat'ı önemli ve sağlam bir dayanaktan yoksun bırakmıştır.
Sayfa 577 - Timaş Yayınları, 17. Baskı (2017)Kitabı okudu
264 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.