Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2 Cilt Takım

200 Yıldır Neden Bocalıyoruz

Niyazi Berkes

200 Yıldır Neden Bocalıyoruz Gönderileri

200 Yıldır Neden Bocalıyoruz kitaplarını, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz sözleri ve alıntılarını, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz yazarlarını, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
255 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Kemâlist Devrim, Atatürk'ün fikirsel aydınlığında öz Türk Devrimidir.
Kemalizm bir ideoloji değil, bir yasa-ilkesidir. Onu yıkmak anayasayı çiğnemek demektir. Kemâlist fikir, Halk Partisi 'nin bir ideolojik aracı değil, modern Türk rejiminin (ekonomik, toplumsal ve kültürel yanlarını kapsayan) hukuki temelidir. Kemalizmsiz bir Türkiye, ancak ya ortaçağda var olabilir ya da modern uygarlık dünyasında
200 Yıldır Neden Bocalıyoruz
200 Yıldır Neden BocalıyoruzNiyazi Berkes · Cumhuriyet Kitapları · 199717 okunma
Atatürk devrimleri ile doğru yoluna gir­miş olan Türk evrimini baltalayan, ekonomik kalkın­ma tedbirlerinin toplum üzerine etkisiz kalmasına se­bep olan, etkisi olduğu zaman da bu etkinin toplumu modernleştirme amacını gerçekleştirmeyen bir etkisi olmasına sebep olan kuvvetlerin neler olduğunu tarih­sel incelememiz yeteri kadar göstermiştir.
Reklam
Atatürk milli siyaseti.
Dış dünya ile münasebetlerin bu özellikleri iç eko­nomik ve siyasi münasebetlerin özelliklerini belirle­yecek noktalardır. Her iki anlamda bunun gerektirdi­ği şey, Atatürk'ün anladığı anlamdaki "milli siya­set"tir. Cart curtçuluk milliyetçiliği olmayan bu ulu­sal siyaseti Atatürk şu çok veciz sözlerle anlatır: "Bizim aydın ve uygulanır gördüğümüz siyasi meslek ulusal siyasettir. Ulusal siyaset dediğim za­man kastettiğim anlam şudur: (a) ulusal sınırlarımızın içinde, (b) her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak, (c) ulus ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayın­dırlığına çalışmak, (d) gelişigüzel büyük emeller pe­şinde ulusa oyalamamak ve zararlandırmamak, ( e) uy­garlık dünyasından uygarlıklı ve insanca muamele, karşılıklı dostluk beklemek."
Kemalist Türkiye'nin en büyük başarası kimseden ne alacağı, kimseye ne vereceği olmayan bir memleket haline gelmesi ve bunun böyle olduğunu ta­nıtması olmuştur.
Atatürk farkı.
Türkiye, o döneminde (1923-1938) eko­nomik ve siyasi emperyalist çıkar ve çalışmaların he­defi olmayacak bir memleket haline gelmiştir. Bununun anlamla­rını kavramada en başta gelen adam Atatürk olmuştur. Bu anlayıştan ötürü o, Türkiye'nin her anlamda en za­yıf olduğu bir zamanda cesur ve korkusuz bir dış si­yaset uygulamaştır. Öyle bir korkusuz dış siyaset ki cesur olduğu ölçüde dost ve emniyet kazanan bir siyaset olmuştur. Onun devrinde Türkiye hiçbir kudretli dev­lete dayanamadığı halde, hiçbir kudretli devletten de bir sataşma görmemiştir.
Türkiye, bugün bütün dünyada serbestçe düşünü­len, tartışılan ekonomik ve politik ideoloji ve doktrin­lerle meselelerinin çözümünü aramak sorusu ile kar­şılaştığı halde, hala Batıcılık, İslamcılık, Turancılık, Osmanlıcılık gibi yönsüzlük yani tarihsel şaşkınlık ifadesi olan manasızlıkların baskısı altındadır. Bunla­rın politik alanda bocalamalar yaratmasına fırsat ve­rilmesi, karşılaşılan tehlikelerin en büyüklerinden bi­ridir.
Reklam
Avrupa Türkiye'yi hiç­bir zaman kendinden bir parça saymamıştır. Bizim ara­mızda bunun aksine bir sanı varsa da buna bizden baş­ka kimse inanmamaktadır. Askeri ve siyasi düşünce­lerle Batı, Türkiye'yi Avrupalı sayar gibi gözüktüğü hallerde bile bu, büyük karşılıklar ödemek şartıyla mümkün olmuştur. Bazı Avrupalı memleketler Tür­kiye'nin NATO'ya kabulüne başlangıçta açıkça itiraz etmişlerdir. Türkiye'nin coğrafyadaki gerçek yeri Ya­kın ve Ortadoğu denen yerdir; fakat oradaki kendine benzer komşularının hiçbiri ile tam anlamı ile ekono­mik, politik ve kültürel birliği yoktur. Bir kısmı ile ciddi ihtilaf halindedir.
Osmanlıdan bu yana devlet hep doğu kültürünü benimsemiştir.
Bugünkü Türkiye ne bir Müslüman devleti, ne bir Ba­tı ulusudur; ne Hıristiyanlık camiasına, ne sosyalist ve­ya kapitalist Batı ulusları camiasına mensuptur. Ne Asyalıdır, ne Avrupalı. Gerçi Türkiye'nin bütün tari­hiboyunca ekonomik ve siyasi münasebetleri Doğu ile olmaktan ziyade Batı ile olmuştur. Osmanlı tarihinin üstün eğilimi Doğu'ya doğru olmaktan çok Batı'ya doğrudur. Fakat kültürce Doğulu kalış, Türkiye 'yi Ba­tı dünyasının bir parçası olmaktan alıkoymuştur. Son yarım yüzyılda kuvvetlenen Batılılaşma hareketi yü­zünden Batı Avrupa ile olan münasebetlerin ekonomik ve politik unsurları artmışsa da bu hep tek yanlı ve da­ima aleyhe işler şekilde olmuş; geleneği olmayan, Türk halkına çok pahalıya mal olan ıstıraplı ve şüpheli bir münasebet şeklinde kalmıştır.
Türki­ye'nin Atatürk gibi büyük bir öndere, Batı devlet adamlarından kuşak kuşak ilerilerde bir büyük adama malik olmak gibi eşsiz bir talihliliği vardı. Bağımsız Türk ulusu ve devleti Sir Ebubekir veya imam bilmem ne gibi garip unvanlı zatlarla değil, böyle bir adamla kurulmuştur. Geri kalmış toplumların hiçbiri, henüz daha bu çapta bir kurucuya kavuşmamıştır.
Türkiye'nin hatırı sayılır bir devrim ve kalkınma geleneği de vardı. Ve bu Batı uygarlığına yegane ka­vuşmuş Batı-dışı bir toplum olan Japon toplumunun değişim tarihinden öncesine kadar gider. Türkiye üs­tün bir uygarlıkla karşılaşmış olmanın verdiği dersler altında yoğrula yoğrula, modern uygarlığın fırını için­de pişe pişe çağdaş uygarlıın gerçekliklerini ve zorun­luluklarını tanımıştır. Atatürk devrimleri, bütün bu de­neylerin mahsulüdür. O, Atatürk'ün sulh siyaseti ile bütün imparatorluk iddialarını bırakmış, emperyalist iddialı devletlerin kavgalarının dışına çekilmiş; Birin­ci C. Savaşı'ndan sonraki sulh devresinden faydalan­ma ve kendi ekonomik kalkınmasını başlatma uyanık­lığını da göstermişti. Bu sulh devresinde uygarlık ve teknik devriminin bazı önemli metotlarını da bulmuş, uygulamaya başlamıştı. Gerek ekonomi, gerek eğitim alanlarında Kemalist Türkiye'nin kendi deneyleri ile bulduğu şeyleri hala bugün bile bulamamış uluslar ço­ğunluktadır
353 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.