2 Cilt Takım

200 Yıldır Neden Bocalıyoruz

Niyazi Berkes

En Beğenilen 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz Gönderileri

En Beğenilen 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz kitaplarını, en beğenilen 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz sözleri ve alıntılarını, en beğenilen 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz yazarlarını, en beğenilen 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu kadar elverişli şartlar içinde Türkiye'nin, ekonomik kalkınma, toplumsal değişme, çağdaş uygarlı­ğa uyma işlerini başaramamış olmasını izah için, bu kuvvetlerin ötesinde sebep aramamıza lüzum yoktur. İlk yüz yıllık bocalama hikayesindeki gözlemlerimiz; yersiz bir bedbinliğin değil, Türk toplumunun taşıdı­ğı büyük imkanların dar kafalı çıkarcıların elinde öldürülmüş olması karşısında Türk aydınının aciz kalı­şının verdiği acının eseridir.
Sayfa 144Kitabı okudu
Ortaçağ nizamından modern uygarlık düzenine geçişte bu er geç olacaktı; ama Türkiye'nin Paris muahedesiyle siyasetini büyük devletlerin emrine vermesi yüzünden bu çözülme işinde bir ulus olarak ortaya yegane çıkamayan unsur Türklerin kendileri oldu. Paris muahedesinin zorladığı reformlar Türkten gayrı halkların birer ulus haline gelmesine yaradığı halde, Türklerin adsız, örgütsüz, iradesiz, temsilcisiz bir kalabalık olarak geride kalmasından başka bir işe yaramadı.
Reklam
Tarihe geçmiş fikirleri bile bilmekten mahrum olan şimdikilerin sözcüleri için toplumsal değerler sadece bir politika ve kazanç aracı oldu. Kimisi dini, kimisi ırk duygularını, kimisi sınıf ve bölge ayrılıklarını, kimisi siyasi mevki sahiplerini ele alıp sömürmekten, ülke yüzeyinde küme küme kin yığınları tutuşturmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Hiçbirinin ne din, ne milliyet, ne ekonomi, ne devlet alanlarında yapıcı ve olumlu bir görüşü vardı.
Kemâlist Devrim, batıcı bir devrim değildir.
Batı uygarlığından olmayan, onun hükmünden ulusal bir çaba ile kurtulan ve fakat bu uygarlığa arka çevir­meyen, onu kendi yapısında gerçekleştirmek azmin­de olan toplumların şartlarının zorunladığı bir görüş­tür. Bu, ideolojik bir yorumlama değil, olayların ken­dilerinin açıkça gösterdiği bir şeydir. İdeolojik açılar­dan önemli olan nokta şudur: Bu görüşün yol açtığı ekonomik kalkınma programında ve ulusal kalkınma siyasetlerinde hangi ekonomik ve toplumsal doktrin­lerle yürüneceği bilimsel meseledir. Bunda en çok ba­şarı gösteren toplumlar, ulusal varlığını ve bütünlüğü­nü din, ırk, dil axrımları, derebeylik, aşiretçilik, salta­nat, hilafet vesaire gibi ortaçağ kalıntısı kuvvetlerin temsil ettiği ulusal dokuya aykırı davalardan en çok kurtulmuş olan, bu sayede çağdaş uygarlığa özge eko­nomik ve politik doktrinlere milli olmak veya olma­mak damgalarını vurmadan yer verebilen toplumlar ol­muştur. Bizde ekonomik doktrinlerin başarı kazanama­ masında, dejenere edilişinde, ille milli olma kaygıla­rına düşülmesinde veya bunların milliyet düşmanlığı damgalarını yemelerinde ırkçılık, Turancılık, şeriatçı­lık, halifecilik, toprak ağalığı ve derebeylik gibi geri kalmışlığın alametleri olan kuvvetlerin toplumda ha­la hüküm sürmesi birinci derecede rol oynamıştır. Bu rol bugün de devam etmektedir.
Abdülhamit zamanında Osmanlı aydınları Türkiye'yi, daha doğrusu şimdiki Türkiye'nin büyük kısmı olan Anadolu'yu tanımazlardı. Orayı daha ziyade İngiliz, Fransız, Alman ve Rus askeri coğrafyacıları ile arkeologları tanırdı.
her zaman olduğu gibi o zaman da memleketin çeşitli reformları hakkında hazırlıklı ne bilgi, ne de proje vardı. Sadece "Kanuni Esasi yapılsın, her şey düzelecek" fikrinden geçilmiyordu.
Reklam
353 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.