Bu ülkenin, bu dilin edebiyatı bir yana diğer tüm edebiyatlar bir yana benim için. Elbette dünyada edebiyat namına ortaya konan her şey başım gözüm üstüne ama kendi edebiyatım beni hep daha çok etkilemiştir. Çünkü bizim edebiyatımızda anlatılanlar bizim, rus köylüsünün çektiği rus köylüsünde kalıyor biraz, ne kadar empati yapsan da, ancak benim köylümün derdi tasası benim, benim atalarımın derdi tasası. Gel de yapma empati, gel de anlama şimdi!
Fahri Erdinç bu toprakların derdinin, kederinin, yoksulluğunun, haksızlığının yarattığı, tüm bunların yetiştirdiği bir kalem. Bu roman da otobiyografik bir roman. Kendi hayatının romanı. O kadar mı etkiler, o kadar mı bu ülke için, köylü için, cehaletle savaş için kaygılardırır insanı? O kadar diyeyim. Cumhuriyetin ilk nesli olarak yenileşme hareketi mi dersin, bir türlü bitmeyen el değiştiren güç ile ezilen köylü mü dersin, cehaletin nasıl bu kadar sağlam kalıp bu toprakları bir türlü terk etmeyişi mi dersin, kendi ülkeni kurtarmak için buralardan kaçmak zorunda kalmak mı dersin, ne dersen de var, çok bizden bir roman olmuş. Bir solukta okuttu kendini, ama okuturken çok üzdü, vay halimize dedirtti. 1930'lardan 1950'lere uzanan bu romanda hâlâ pek çok şeyin aynı kalması pes dedirtti. Kendimizi, salt kendimizi okumak anlamak isteyenlere burdan başlayabilirsiniz diyorum. Mutlaka okunmalı listesinden bir roman, mutlaka okuyun.