Alman İdeolojisi kitaplarını, Alman İdeolojisi sözleri ve alıntılarını, Alman İdeolojisi yazarlarını, Alman İdeolojisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Feuerbach'ın insan ilişkileri konusunda yaptığı bütün çıkarsamaların tek amacı, insanların birbirlerine ihtiyaç duyduğunu ve daima duymuş olduğunu kanıtlamaktır. O, bu olguya dair bir bilinç oluşturmak istiyor; yani, tüm diğer teorisyenler gibi, mevcut bir olguya dair doğru bir bilinç yerleş tirmek istiyor. Oysa, gerçek komünistler için mesele, bu mevcut olanı yıkmaktır. Bu arada, Feuerbach'ın tam da bu olgunun bilincini oluşturmaya çalışmasıyla, bir teorisyenin teorisyenlik ve filozofluktan vazgeçmeksizin gidebileceği en ileri noktaya kadar gittiği gerçeğini eksiksiz teslim ediyoruz
Antik filozoflar hakikatin dünyasının ya da kendi dünyalarının hakikatinin peşine düştüler ve ardından elbette, onun hakikat-dışı hale geldiğini keşfettiler. Onların bu arayışlarının kendisi bile, bu dünyanın içsel çöküşünün bir belirtisiydi.
Burada bir kez daha, başını göklerin efendisi Zeus'un, Öz-bilinç'in çektiği bağımsız kavramların tüm mitolojisinin, basmakalıp kategorilerin, Yeniçeri mehterinin vurmalı çarpmalı müziği misali tantanalı geçit törenine tanık oluyoruz
Her bireyin ve her neslin verili bir şey olarak hazır bulduğu bu üretim güçleri, sermaye kaynakları ve toplumsal ilişki biçimleri toplamı, filozofların "töz" ve "insanın özü" olarak tasavvur edip, tanrılaştırdıkları ve savaştıkları şeyin gerçek temelidir: Filozofların "öz-bilinç" ve "biricik" diye tanımlayıp başkaldırdıkları halde, insanların gelişimi üzerindeki etkisini ve tesirini zerre kadar sarsınayan gerçek bir temeldir. Farklı nesillerin mevcut halde buldukları bu yaşam koşulları, tarihte periyodik olarak meydana gelen devrimci sarsıntıların var olan her şe yin temelini yıkmaya yetecek kadar güçlü olup olmayacağını da belirler. Ve eğer, eksiksiz bir devrimin bu maddi unsurları; yani, bir tarafta mevcut üretici güçler, diğer tarafta da yalnızca mevcut toplumun şu ya da bu koşullarına değil mevcut "yaşam üretimi"nin kendisine, onun dayandığı "toplam faaliyet'"e başkaldıran devrimci bir yığın yoksa eğer, -komünizm tarihinin kanıtladığı gibi- bu devrim fikrinin binlerce kez dile getirilmiş olmasının pratik gelişim açısından hiçbir önemi yoktur.
Zira, işin bölüşümü yapılmaya başlanır başlanmaz, artık
herkesin kendisine dayatılan ve içinden çıkamayacağı belirli
ve kesin bir faaliyet alanı vardır. Avcıdır, balıkçıdır, çobandır
ya da eleştirel eleştirmendir; ve geçim araçlarını kaybetmek
istemiyorsa eğer, öyle de kalmak zorundadır. Oysa hiç
kimsenin kesin bir faaliyet alanına sahip olmadığı, dilediği
her alanda kendini yetiştirebildiği komünist toplumda, genel
üretimi toplum düzenler. Böylece de bana, dilediğimce, bugün
bu işi, yarın bir başka işi yapabilme –avcı, balıkçı, çoban ya
da eleştirmen olmamı gerektirmeden, sabah ava çıkıp öğleden
sonra balığa gitme, akşamları hayvan yetiştirme, yemekten
sonra da eleştiri yapma olanağı sağlar.
kadının ve çocukların evin erkeğinin kölesi olduğu
aile içinde gördüğümüz mülkiyeti de içinde barındırır. Aile
içindeki, elbette bu henüz çok kaba, gizli kölelik, ilk
mülkiyettir ve bu mülkiyet, daha bu aşamada bile, mülkiyeti
başkalarının işgücü üzerinde hak sahibi olmak olarak tarif
eden modern iktisatçıların tanımına eksiksiz uymaktadır.